Gönül Sultanları.com >  Alim ve Evliyaların Alfabetik Listesi > S > Seyyid Muhammed Salih > Aydınlandı her taraf
Aydınlandı her taraf
SEYYİD MUHAMMED SALİH
rahmetullahi aleyh

Osmanlılar zamanında, Anadoluda yaşayan Evliyanın büyüklerinden. İnsanların, itikat, amel, ibadet ve ahlak hususunda doğruyu öğrenmeleri ve yapmaları, böylece Allahü teâlânın rızasına kavuşmaları için onlara rehberlik edip, buna kavuşturan ve kendilerine "Silsile-i aliyye" denilen İslâm âlimlerinin otuzikincisidir. Abdülkadir-i Geylani hazretlerinin onbirinci torunu ve Tâhâ-yı Hakkâri hazretlerinin kardeşidir. Molla Ahmedin oğludur. İlmini ve feyzini Tâhâ-yı Hakkâri’den alıp, tasavvufta yüksek derecelere kavuştu. Çok kimseye doğru yolu göstermiş, onların din ve dünya saadetine kavuşmalarına sebep olmuştur. 1864 (h. 1281) senesinde Nehri’de vefat etti. Kabri oradadır.



Silsile-i aliye denilen Velilerin,
Otuzikincisi de Seyyid Salihtir, bilin.

Tâhâ-yı Hakkâri’nin kardeşidir ki bu zat,
Kalbinden, çok kalblere yayılıyor füyuzat.

Tâhâ-yı Hakkari’den, alarak ilim, hikmet,
Yüksek derecelere yükseldi en nihayet.

Binsekizyüz altmışdört senesinde, Nehri’de,
Rabbine vasıl oldu, o yerdedir kabri de.

Seyyid Salih, muhabbet ve edeb sahibiydi.
Vera ile takvası çok yüksek bir Veliydi.

Haram ve günahlardan şiddetle kaçınır ve,
Oruçlu geçirirdi çoğu günlerini de.

Mümin kâfir, kimseyi incitmezdi o asla.
Ve herkes tarafından sevilirdi pek fazla.

Gayri Müslimlere de iyilik yapıyordu.
Hem mübarek alnından bir nur fışkırıyordu.

Onu gören, anlardı evliya olduğunu.
Bu yüzden üzmemeye dikkat ederdi onu.

Bir gece, hırsızlardan biri geldi o eve.
Ve bahçe duvarından atladı içeriye.

Güya büyük Velinin evine girecekti.
Kimseye görünmeden hırsızlık edecekti.

Lakin atlar atlamaz, zifiri karanlıkta,
Aydınlandı her taraf gündüz gibi adeta.

Görürler korkusuyla dışarı çıktı hemen.
Çıkar çıkmaz her taraf karanlık oldu o dem.

Rüya mı görüyorum dediyse de o yine,
Çıkıp atlayıverdi bahçeden içeriye.

Gördü ki, yine aynen aydınlandı ortalık.
Ve ne yapacağını şaşırmıştı o artık.

Şaşkın bir vaziyette bakarken etrafına,
Büyük zat, pencereden seslendi birden ona.

Buyurdu ki: (Bir şey mi istiyordun evladım?
Bir ihtiyacın varsa, edeyim sana yardım.)

Nurlu yüzünü görüp, sesini işitince,
Ona, büyük hayranlık duydu hırsız bir nice.

Bin pişmanlık içinde, varıp huzurlarına,
Yanında tövbe etti bütün yaptıklarına.

Hatta sohbetlerine katılıp o gün hemen,
Oldu kısa zamanda, yüksek talebesinden.

Binsekizyüzaltmışdört yılında hastalandı.
Ve “Ölüm hastalığı” olduğunu anladı.

Cümle talebesinin her biriyle nihayet,
Konuşup, vedalaşıp, eyledi bir vasiyet.

Buyurdu ki: (Kabrimi, âbim Seyyid Tâhâ’nın,
Kabr-i şeriflerinin ayak ucuna kazın.

Mübarek ayakları, başımın üzerine,
Gelecek şekilde ve derin kazın az yine.)

Ardından buyurdu ki: (Benden sonra, bahusus,
Seyyid Fehim’e uyup, Ona tâbi olunuz.)

Sonra Kur’an-ı kerim başlandı okunmaya.
O esnada ruhunu teslim etti mevlaya.

www.gonulsultanlari.com