Vaktiyle Yusüf adlı var idi ki bir kişi,
Her tarafı dolaşıp, gezmekti onun işi.
İşitti ki, Mısır'da Zünnun-i Mısri vardır.
İsm-i a’zamı bilen büyük bir evliyadır.
Hanesini öğrenip, vardı huzurlarına.
Dedi: (İsm-i a’zamı öğretin lütfen bana.)
Ona, Hazret-i Zünnun hiç bir şey buyurmadı.
Altı ay sonra onu, huzuruna çağırdı.
Ve ona teslim edip, sarılı bir paketi,
Buyurdu: (Filan zata götür şu emaneti.)
O da alıp paketi, acele çıktı yola.
Merak etti: Acaba içindeki ne ola?
Kalbindeki merakı, git gide fazlalaştı.
Sonra dayanamayıp, paketi yolda açtı.
Açar açmaz ne görsün, o paketin içinden,
Bir ufak fare çıkıp, fırlayıp kaçtı birden.
Döndü hemen Zünnun-i Mısri hazretlerine.
Ve hemen arz edince bunu kendilerine,
Buyurdu ki: (Biz seni denedik bunun ile.
Anladık ki, verilmez sana bir fare bile.
Sen bu gün, bir fareye eder isen ihanet,
İsm-i a’zam duası edilir mi emanet?)
Bir zamanlar Mısır'da, zengin biri var idi.
Kendisine, çok güzel kaşane yapmış idi.
(Ne güzel oldu) diye, etrafında gezerken,
Zünnun onu gördü ve yanına geldi hemen.
Buyurdu ki: (Ey kişi, çok yazık emeğine.
Değer mi bunca emek şu dünyanın evine?
Halbuki üç gün sonra, göçeceksin bu evden.
Sen, kendine Cennette ev yapsana şimdiden.
Yakışır mı yolcuya, yolu tamir eylemek?
Değer mi bu faniye bunca zahmet ve emek?
İhtiyacı olana, dağıt fazla malını.
Çalış, kazan helalden, doğru ver zekatını.)
Zünnun hazretlerinin bu tesirli sözünden,
Dünya muhabbetini söküp attı gönlünden.
Dağıttı fakirlere, fazla varsa her nesi.
Ve Zünnun-i Mısri’nin oldu bir talebesi.
Halisen tövbe edip, başladı ibadete.
Sonra da vefat edip, kavuştu saadete.
Ertesi gün, kabrine ziyarete vardılar.
Gördüler ki kabrinde, şu yazılı kağıt var:
(Bana, Zünnun-i Mısri ne dediyse dünyada,
Hepsi olduğu gibi, doğru çıktı burada.
Tövbem kabul edilip, Cennete ilettiler.
Altından sular akan evler ihsan ettiler.)
Rabbani tesir vardır evliyanın sözünde.
Kurtulur tâbi olan, yarın mahşer gününde.
Zira onlar, her sözü kalblerinden söylerler.
Bir söz ki çıkar kalbden, kalblere tesir eder.
|