Resulullah, dinini aşikâre olarak,
Tebliğe başlayınca, kâfirler toplanarak,
Buna mani olmaya sa'y-ü gayret ettiler.
Olmayınca, eziyet etmeye kastettiler.
Fazla yapamazlardı Resule eza, cefa.
Lakin kimsesizlere yaparlardı çok defa.
Biri de Bilal idi bu zayıf müminlerin.
Kölesiydi Ümeyye adında bir kâfirin.
Oniki kölesinden, bunun tavrı ve hali,
Hoşuna gittiğinden, çok severdi Bilal’i.
Puthaneye nöbetçi yapmıştı onu hem de.
Lakin iman etmişti Bilal de o günlerde.
Orada, gizli gizli ibadet ediyordu.
Putları da yatırıp, secde ettiriyordu.
Ümeyye bunu duyup, çıkıştı ki Bilal'e:
(Sen de mi iman ettin, çok şaşırdım bu hale.)
Ümeyye kâfirine dedi ki o da hemen:
(Evet, gerçek mabuda ibadet ederim ben.)
Bilal’in cevabından, gadaplandı Ümeyye.
Başladı insafsızca eza, cefa etmeye.
Tam öğle sıcağında, onu, çıplak olarak,
Kumların üzerine sırt üstü yatırarak,
Derdi ki: (Muhammed'in Allah'ını inkâr et!
Bizim putlarımıza, yap sadece ibadet.)
Bilal, bu cefaları çekerdi de ruz-ü şeb,
Yine de, (Birdir Allah! birdir Allah!) derdi hep.
Bazen de soyundurur, diken üstünde onu,
Sürütüp, parça parça ederdi vücudunu.
Buna dahi sabredip, dönmez idi dininden,
(Allah birdir!) sözünü, düşürmezdi dilinden.
Ümeyye kâfiriyse, görüp bir gün bu hali,
Yatırdı kızgın kuma, hiddet ile Bilal’i.
Çıkıp dizleriyle de, bastırdı sinesine.
Öyle ki, halel geldi bir müddet nefesine.
Kıpırdamaya bile kalmayınca mecali,
Bırakıp gitti artık öldü diye Bilal’i.
Kendisine gelince, etti ki hemen sual:
(Şimdi Lat ve Uzza'ya inandın mı ey Bilal?)
Son derece halsizdi, çıkmıyordu nefesi.
Ve hatta bitkinlikten, çıkmıyordu hiç sesi.
Parmağını kaldırıp, işaret eyleyerek,
Söyledi imanını (Allah birdir!) diyerek.
Hazret-i Bilal der ki: (Ümeyye, çok defalar,
Gece, beni bağlayıp, ederdi çok cefalar.
Yine sıcak bir günde, gelip beni alarak,
Yatırdı kızgın kuma, hem de çıplak olarak.
Göğsümün üzerine taş koydu ağırından.
O anda bayılmışım taşın ağırlığından.)
Sende vicdan yok mudur?
Kendime geldiğimde, baktım ki güneş batmış.
Üstümdeki kayayı, kaldırıp biri atmış.
Dedim ki: Ya ilahi, çok şükür bu halime.
Zira halel gelmedi imanıma, dinime.
Yine bir gün o zalim, elbisemi çıkarıp,
Kalın deve ipini, boynuma sıkı sarıp,
Mekke çocuklarına verdi ipin ucunu.
Yerlerde sürükletti, günlerce vücudumu.
Öyle ki, paramparça oldu bütün bedenim.
O gün Allah'tan başka, yoktu yardım edenim.)
Bir gün Resul-i ekrem, oradan geçiyordu.
Bilal, taşın altında (Allah birdir!) diyordu.
Buyurdu ki: (Ya Bilal, seni bu Allah demen,
Kurtarır bu insafsız kâfirlerin elinden.)
Oradan hanesine gelince, biraz sonra,
Hazret-i Ebu Bekir, gelip girdi huzura.
Ona dahi anlatıp o günkü gördüğünü,
Bildirdi Bilal için pek çok üzüldüğünü.
Hazret-i Ebu Bekir, gitti hemen Bilal’e.
Görünce, kendisi de çok üzüldü bu hale.
Baktı ki, kızgın kumun içine yatırmışlar.
Üstüne de, büyükçe bir kayayı koymuşlar.
Çok üzülüp dedi ki o zalim Ümeyye'ye:
(Niçin azab edersin bu zavallı köleye?
La ilahe illallah derse eğer bir insan,
Cezaya mı layıktır, yok mudur sende vicdan?
Zavallının üstünden kaldır at şu kayayı.
Sat bana, vereceğim istediğin parayı.)
Dedi: (Dünya dolusu versen de çok paralar,
Yine satmam Bilal'i, vermişim kati karar.
Lakin onu, bir şartla sana verebilirim.
Yardımcın Amir ile değiştirebilirim.)
(Kabul!) deyip, değişti Amir'i Bilal ile.
Kurtardı bu cefadan Bilal'i böylelikle.
Buna, çok sevinmişti o Ümeyye kâfiri.
Dedi ki: (İyi oldu, aldattık Ebu Bekr'i.)
Hazret-i Ebu Bekr de memnundu vaziyetten.
Zira kurtarmış idi Bilal'i eziyetten.
Onun kurtulmasını, Resul de çok isterdi.
Resul'ü sevindirmek, dünyalara değerdi.
Ve hemen Bilal ile, el ele tutuşarak,
Geldi Resulullaha hem sevinçten uçarak.
Dedi: (Ya Resulallah, Bilal'i, Ümeyye’den,
Amir ile değişip, satın aldım bu gün ben.
İşte ya Resulallah, müjde vereyim size,
Azad ettim Bilal'i sizin şerefinize.)
Resulullah çok fazla sevindi bu habere.
Ve çok dua eyledi, hazret-i Ebu Bekre.
|