Vakta ki Resulullah düşmanların şerrinden,
Medine’ye yerleşti, çıkıp Mekke şehrinden.
Sonra haber gönderdi hem hazret-i Ali’ye:
(Eşyalarımı alıp, Medine’ye gel!) diye.
Hazret-i Peygamberden alır almaz bu emri,
Müşriklere, açıkça bildirdi bu haberi.
Dedi ki: (Medine’ye gideceğim yarın ben.
Bir şey diyecekseniz, söyleyin ben gitmeden.)
Müşrikler, başlarını aşağı indirdiler.
Korkudan, bir kelime cevap veremediler.
Lakin hazret-i Ali, yükleyip eşyaları,
Giderken, karşısına çıktı Kureyş küffârı.
Dediler: (Gidemezsin, geri dön yüklerinle.
Yoksa pişman olursun, cenk ederiz seninle.)
Derhal hazret-i Ali, devesinden inerek,
Yürüdü üstlerine, hiddetle kükreyerek.
O zaman korku düştü kalblerine onların.
Dört yana kaçışarak, oldular darmadağın.
Allah aslanı Ali, binip yine deveye,
Yola devam ederek yürüdü ileriye.
Sonra çıktı önüne, Mikdad adında biri.
Kılıcını çekerek, dedi: (Hemen dön geri!)
İndi yine deveden, yürüdü üzerine.
Bir hamlede yıkarak, çıktı göğsü üstüne.
Ve lakin öldürmeyip, İslam’a etti davet.
O dahi kabul edip, nasip oldu hidayet.
Büyük bir bahadırı oldu Müslümanların.
Hem de büyüklerinden oldu cümle Eshabın.
Yine İslam ordusu ve şerefli Peygamber,
Bedir’e yaklaşınca, aldılar ki bir haber,
Mekkeliler, büyük bir ordu kurmuş bu ara,
Bedir’e geliyorlar kervanı kurtarmaya.
Sevgili eshabını toplayıp Resul hemen,
İstişare eyledi hiç vakit geçirmeden.
Peygamber efendimiz, önce Muhacirine,
Sordular: (Bu hususta, uygun olan sizce ne?)
Hazret-i Ebu Bekir, hem de hazret-i Ömer,
(Bu düşman ordusuyla çarpışalım) dediler.
Sonra Mikdad bin Esved dedi: (Ya Resulallah!
Onu yerine getir, ne emrettiyse Allah.
Sen nerede olursan, orada biz de varız.
Biz senin, bir an bile yanından ayrılmayız.
Allah ve Resulünün yollarında hem dahi,
Canımız ve başımız feda olsun vallahi.
Hazırız her emrini yapmak için burada.
Anam, babam ve canım olsunlar sana feda.)
Ferahladı o Server onun bu sözlerinden.
Hayır dua eyledi bu sahabiye hemen.
|