Gönül Sultanları.com >  Eshâb-ı Kirâm > Kulaklarımı tıkadım
Kulaklarımı tıkadım
Peygamber efendimiz, demeyip gündüz gece,
Halkı, İslamiyet’e çağırırdı öylece.

Mekkeli müşrikler de, uğraşırlar idi ki,
Boşa gitsin Onun bu çalışma ve gayreti.

Birini görselerdi Onunla konuşurken,
Buna mani olmaya çalışırlardı hemen.

Dışarıdan Mekke’ye gelenleri görünce,
Gidip kötülerlerdi Resulü ona önce.

Zira Resulullahı kim görse idi bir an,
Sözlerini dinleyip, olurdu Ona hayran.

Tufeyl bin Amr-ı Devsi adında bir kimse de,
Bir iş için Mekke’ye gelmişti o günlerde.

Hemen onun yanına giderek o müşrikler,
Ona, Resul hakkında çok şeyler söylediler.

Dediler ki: (Geldin sen, bizim bu ülkemize.
Lakin bir tehlikeyi haber verelim size.

Burada, Muhammed bin Abdullah diye biri,
Vardır ki, çoktur Onun şaşılacak halleri.

Söylediği sözlerde, sihir tesiri vardır.
Öyle ki, oğulları babasından ayırır.

Onun o sözlerini, bir defa olsun duyan,
Çok beğenip, hemence ediyor Ona iman.

Onun fikirleriyle bu memlekette artık,
Aileler içinde başladı bir ayrılık.

Evladı babasından, kardeşi kardeşinden,
Ayırıyor kadını kocasından, eşinden.

Korkarım ki, bizim bu başımızdaki bela,
Sizin kavminize de olabilir mübtela.)

Kendisi anlatır ki: (Bu hususta, o kadar,
Fazla söylediler ki, korktum ve verdim karar.

Dedim ki: Öyle ise, Onu hiç görmeyeyim.
Ve Onun sözlerini asla dinlemeyeyim.

Hatta pamuk tıkadım kulağıma hemence.
Ki, Onun sözlerini duymayayım böylece.

Bir gün Kâbe’de iken, baktım, O da orada.
Okuduğu şeyleri işittim o arada.

Lakin okudukları, hoşuma gitti benim.
Hemen kendi kendime düşünüp, şöyle dedim:

(Ben, iyiyi kötüyü ayırt edemeyecek,
Kimse miyim ki, ondan, bana zarar gelecek.

Sözleri faydalıysa, dinler, kabul ederim.
Çirkin ve zararlıysa, dinlemez, terk ederim.)

Bir tarafta gizlenip, başladım dinlemeye.
Ab-ı hayat sunardı sözleri gönüllere.

Hiçbir çirkin tarafı yoktu o kelamların.
Haksız olduklarını anladım ben onların.

Düşündüm: Akşamleyin, O, eve gittiğinde,
Gidip bir konuşayım kendisiyle evinde.


Tatlı dil, güler yüz

Tufeyl bin Amr-ı Devsi anlatıyor kendisi:
Kâbe’den eve gitti Allah’ın Sevgilisi.

Ben de gittim peşinden Onu edip çok merak,
Ve girdim içeriye, önce izin alarak.

Dedim ki: (Ya Muhammed, ben buraya gelince,
Kavmin, senin hakkında söylediler bir nice.

Öyle korkuttular ki beni, senin hakkında,
Dediler ki: (Bulunma hiç Onun yakınında.

Okuduğu şeyleri dinleme hiçbir vakit.
Ve hatta buralarda fazla durma, çekip git.)

Onların sözlerinin, çok tesirinde kaldım.
Hatta kulaklarıma her gün pamuk tıkadım.

Okuduğun şeylerin bir miktarını ancak,
Bana da işittirdi Kâbe’de cenab-ı Hak.

Bir söz işitmemiştim ben ondan daha güzel.
Kalbime tesir etti, ne tatlı, ne mükemmel!)

Anlattı Resulullah bana İslamiyet’i.
İman edip, kazandım ebedi saadeti.

Dedim: (Ya Resulallah, Devs'tir benim kabilem.
Kavmimde itibarım yüksektir bir hayli hem.

Müsaade ederseniz, geri avdet edeyim.
Kavmimin halkına da, İslam’ı bildireyim.

Ve lakin Rabbim bana, bu yolda bir keramet,
İhsanda bulunursa, kolay olur bu davet.)

Peygamber efendimiz, açarak ellerini,
Şöyle bir dua edip, gönderdi hemen beni:

(Ya ilahi, buna bir keramet eyle ihsan.
Ki, kavmini daveti, olsun kolay ve asan.)

Daha sonra ayrılıp, beldeme vardığımda,
Aniden parlak bir (Nur) peyda oldu alnımda.

Niyazda bulundum ki Rabbimden ben bu kere,
İş bu Nuru, alnımdan, nakletsin başka yere.

Kabul etti duamı Âlemlerin Sahibi.
Nur, kamçımın ucunda parladı kandil gibi.

Gece, yaklaştığımda kabilemin yurduna,
Halk hayretle bakardı, o keramet nuruna.

Eve gidip, babamı davet ettim ilk önce.
O, tereddüt etmeden iman etti hemence.

Daha sonra hanımım, gelip girdi yanıma.
Yine İslamiyet’i anlattım hanımıma.

O da iman edince, sevinip en nihayet,
Bilcümle Devs'lileri imana ettim davet.

Lakin inanmayınca onlar tek bir Allah’a,
Şikayette bulundum gidip Resulullaha.

Buyurdu: (Dön kavmine, güler yüz ve tatlı dil,
Gösterip, davet eyle, yumuşak ol, sert değil.)

(Peki ya Resulallah!) diyerek ettim avdet.
Halkı, güler yüz ile eyledim dine davet.)

www.gonulsultanlari.com