Gönül Sultanları.com >  Eshâb-ı Kirâm > Mecburen anlaştılar
Mecburen anlaştılar
Hudeybiye gününde, bindörtyüz mücahid er,
Söz verip, biat etti Resulle birer birer.

Dediler: (Biz hepimiz, muntazırız emrine.
Bize ne emredersen, getiririz yerine.

Düşman ile çarpışıp, ya Mekke’yi alırız,
Yahut da bu uğurda tek tek şehid oluruz.)

Resule, bu şekilde söyleyip birer birer,
(Ölmek var, dönmek yoktur) diyerek söz verdiler.

Sonra, kılıçlarını çekerek kınlarından,
İşaret beklediler Resul-i kibriyadan.

Ve lakin bu esnada, İslam karargahını,
Gözetleyen casuslar, tespit etti bu anı.

Gelip haber verdiler Kureyş müşriklerine.
Bu sebepten hepsinin, korku düştü içine.

O gece, müşriklerden, elli kadar atlılar,
İslam askerlerine aniden saldırdılar.

Ve lakin nöbetçiler, verdiler derslerini.
Kıskıvrak yakalayıp, bağladılar hepsini.

O zaman o müşrikler, anladı ki böylece,
Müslümanlar hazırlar savaşa gün ve gece.

Kendi aralarında istişare yaparak,
Dediler ki: (Şart oldu Muhammed’le andlaşmak.)

Ve hemen Süheyl ibni Amr’ın başkanlığında,
Bir elçi heyetini gönderdiler anında.

Peygamber efendimiz, Kureyş elçilerini,
Kabul edip, dinledi, arzu isteklerini.

Elçiler dediler ki: (Tutup hapsettiğiniz,
Bizim o askerleri salmanızı isteriz.)

Peygamber efendimiz buyurdu ki cevaben:
(Benim eshabımı da, siz tuttunuz esasen.

Siz benim eshabımı salmazsanız eğer ki,
Ben de, o esirleri bırakmam elbette ki.)

Süheyl cevap verdi ki: (Doğrudur, haklısınız.
Bize, adaletli ve insaflı davrandınız.)

Ve hazret-i Osman’la, on kadar sahabinin,
Bırakılmalarını sağladı hemen ilkin.

Ve bunun üzerine, o Sevgili Peygamber,
O esir müşrikleri derhal salıverdiler.

Sonra, o elçilerle konuşmalar yapıldı.
Nihayet neticede, andlaşmaya varıldı.

O gün, Müslümanlarla müşrikler arasında,
Antlaşma yapılması, çok mühimdi aslında.

Zira Müslümanların bir (devlet) olduğunu,
Onlar da kabul etmiş, tasdikliyordu bunu.

Bu, Müslümanlar için bir zaferdi esasen.
Bunu, o müşrikler de kabul etmişti zaten.

Sıra, yazılmasına gelmişti sözleşmenin.
Katip, hazret-i Ali seçildi bunun için.


Peki, öyle yaz!

Kureyş elçileriyle konuşma yapılmıştı.
Andlaşma maddeleri, kararlaştırılmıştı.

Aliyyül Mürteza’ya emretti Fahr-i âlem.
Getirdi yazmak için o da kağıt ve kalem.

Emretti Resulullah hem Hazret-i Ali’ye:
(Andlaşmanın başına, bir Besmele yaz) diye.

Ve lakin Süheyl buna, hemen etti itiraz.
Dedi ki: (Bi ismike Allahümme diye yaz.

Zira Rahman ve Rahim, nedir, bilmiyorum ben.
Yoksa bu andlaşmayı imzalamam katiyen.)

O Server kabul edip, (Peki, olur) buyurdu.
Zira bu andlaşmada faydalar umuyordu.

Buyurdu: (Dediğini yaz Süheyl’in ya Ali!
Zira güzel kelamdır onun dediği dahi.)

Peygamber efendimiz, hem hazret-i Ali’ye,
Sonra emir buyurdu şu şekilde yaz diye:

(Bunlar, Resulullahın, Süheyl bin Amr’la bir bir,
Üstünde anlaşmaya vardığı maddelerdir.)

Tam yazacak idi ki bunu hazret-i Ali,
Süheyl, elini tutup, bir daha oldu mani.

Resulullaha dönüp, dedi: (Öyle yazmasın!
Söyle, Abdullah oğlu Muhammed diye yazsın.

Zira senin, Allah’ın Resulü olduğunu,
Biz kabul etmiyoruz, o nasıl yazar bunu?

Zaten kabul etseydik, gelmezdik sana karşı.
Ve yapmazdık seninle, bunca harp ve savaşı.)

Onu da kabul edip, buyurdu ki o Server:
(Vallahi siz ne kadar reddetseniz de eğer,

Ben yine hiç şüphesiz, Resulullahım bizzat.
Onu öyle yazmakla, değişmez ki hakikat.)

Ve hazret-i Ali’ye buyurdu ki: (Onu sil!
Muhammed bin Abdullah diye yaz, mühim değil.)

Lakin Eshab-ı kiram, (Resulullah) lafzının,
Silinmesine karşı, hiç elde olmaksızın,

Üzülüp, hiçbirisi olmadı buna razı.
Ve hepsinin bu işe, oldu hep itirazı.

Ve her şeyi unutup, dediler: (Hayır, olmaz!
Ya Ali, sen oraya yine Resulullah yaz.

Müşriklerin dediği olursa bunda eğer,
Onlarla aramızı, ancak kılıç halleder.)

Peygamber efendimiz, Sahabe-i güzinin,
İşbu gayretlerine memnun oldu ve lakin,

Sükut etmelerini işaret eylediler.
Ve hazret-i Ali’ye, (Sen onu sil!) dediler.

O dedi: (Feda olsun sana canım, her şeyim.
Lakin onu silmeye varmıyor ki hiç elim.)

O zaman kendi bizzat, parmağıyla sildi ve,
Yazdırdı (Abdullah’ın oğlu Muhammed) diye.


Anlaşma maddeleri

Peygamber efendimiz, Süheyl ibni Amr ile,
Antlaşmaya vardılar bir kısım şartlar ile.

Antlaşma, on yıl için geçerli olacaktı.
Taraflar, bu on sene, hiç savaşmayacaktı.

Müslümanlar bu sene, geriye edip avdet,
Kâbe’yi, ertesi yıl edecekti ziyaret.

Umreye gelince de, üç gün kalacaklardı.
Yalnız yolcu silahı bulunduracaklardı.

Müslümanlar, Kâbe’yi ziyaret ederlerken,
Uzakta olacaktı Kureyş’liler Kâbe’den.

Bir müşrik, iman edip giderse Medine’ye,
İade olacaktı o, Mekke’ye geriye.

Lakin Müslümanlardan, Mekke’ye gitse biri,
O, verilmeyecekti Medine’ye hiç geri.

Bir Müslüman, Hac için Mekke’ye gittiğinde,
Olacaktı o yerde, tam emniyet içinde.

Yine aynı şekilde, Medine’ye, Mekke’den,
Giden de, emniyette olacaktı tamamen.

Arab kabileleri, istediği tarafla,
Serbest olacaklardı birleşip anlaşmakta.

Antlaşma maddeleri yazıldı açık açık.
Ve imzalanmasına gelmişti sıra artık.

O sırada genç biri, koşarak birdenbire,
Ayaklarında zincir, geliverdi o yere.

Süheyl onu görünce, fırlayarak yerinden,
Dikenli bir dal ile, o gence vurdu birden.

Buna rağmen toplayıp, o bütün gayretini,
Resul'ün huzuruna atıverdi kendini.

Dedi: (Ya Resulallah, hidayete erdim ben.
Ne olur kurtar beni bu zalimler elinden.)

Bu, müşrik heyetinin temsilcisi Süheyl’in,
Oğlu (Ebu Cendel)di, olmuştu yeni mümin.

Babası tarafından zincire vurularak,
İşkence edilirdi, hem aç bırakılarak.

Süheyl, Resulullaha şöyle dedi hemence:
(Onu bana teslim et, antlaşma gereğince.)

O Server buyurdu ki Süheyl’e o aralık:
(Ama biz sulhnameyi henüz imzalamadık.)

Süheyl kabul etmeyip, dedi ki: (İyi, fakat,
Maddeler üzerinde mevcuttur mutabakat.

İade etmez isen eğer ki onu bana,
Ben de, bu sulhnamenin imza atmam altına.)

Buyurdu: (Öyle ise, benim hatırım için,
Haricinde tutuver onu bu sözleşmenin.)

Yine kabul etmeyip, çeke çeke oğlunu,
Götürürken, müminler ağladı görüp onu.

Rica etti ise de Resulullah bir daha,
Yine bağışlamadı onu Resulullaha.


Süheyl iman ediyor

Hazret-i Ebu Cendel, gelip Resulullaha,
(Beni kurtarın!) diye başladı ağlamaya.

Lakin müşrikler ile yapılan sözleşmenin,
Maddelerinden biri, şöyleydi aynen metin:

(Bir müşrik iman edip, sığınsa müminlere,
Teslim edilecektir tekrar Mekkelilere)

Üstelik bu Müslüman, oğlu idi Süheyl’in.
O da, temsilcisiydi Antlaşmada Kureyş’in.

Oğlunu, çeke çeke geriye götürürken,
Feryat ediyordu ki: (Kurtarın beni lütfen!)

Bu içli yalvarışa, üzüldüler bi hesap.
Ağlamaya başladı Resulullah ve Eshap.

Buna, müşrikler bile dayanamayıp hatta,
Dediler: (Ya Muhammed, sen üzülme bu babta.

Onu, himayemize alırız gidince biz.
İşkence çekmesine asla izin vermeyiz.)

Müşrikler, bu hususta eyleyince böyle arz,
Resulullah ve Eshap, rahatladılar biraz.

Mekke fethinden sonra, Süheyl de etti iman.
Böylece o da oldu Sahabe-i kiramdan.

Velhasıl sulhnamenin imzasını takiben,
Müşrikler ayrılarak, Mekke’ye döndü hemen.

Zahirde müminlerin aleyhindeymiş gibi,
Olan maddeler için, müşrikler sevinçliydi.

Halbuki bu antlaşma, müşriklerden ziyade,
Müminlerin lehine olmuştu fevkalade.

Bu, Müslümanlar için bir zafer oluyordu.
Zira devlet olduğu kabul ediliyordu.

Bu antlaşma gereği, müşrikler ara sıra,
Gidecek olsa idi Şam’a, yahut Mısır’a,

Yolda, Medine’ye de uğrasalar eğer ki,
Sağlanmış olacaktı can ve mal emniyeti.

Böylece o müşrikler, Medine’ye gelerek,
Eshabın güzel huy ve ahlakını görerek,

Hayran olup, İslam’ı içten seveceklerdi.
Ve Müslüman olmakla şerefleneceklerdi.

Velhasıl buyurdu ki eshaba Efendimiz:
(Şimdi hepiniz kalkıp, kurbanları kesiniz.)

Sonra, yine Resulün emriyle, sahabiler,
Tıraş olup, ihramdan çıktılar birer birer.

Eshab, Hudeybiye’de kalmışlardı yirmi gün.
Geri dönüş yaptılar, emri ile Resulün.

Yolda Resulullaha geldi Fetih suresi.
Bu müjde haberiyle sevindiler cümlesi.

www.gonulsultanlari.com