Peygamber efendimiz ve şanlı sahabiler,
Uhud harbinden sonra Medine’ye döndüler.
Kadınlar ve çocuklar dökülmüştü yollara.
Karşılıyorlar idi gelenleri o ara.
Hepsi merak ederdi Allah’ın Resulünü.
Ve görmek isterlerdi mübarek nur yüzünü.
Sa’d ibni Muaz’ın annesi Kebşe Hatun,
O Serveri düşünüp, duruyordu pek mahzun.
Oğlu Amr da ölmüştü, harpte şehid olarak,
Lakin o, Peygamberi ediyordu çok merak.
Az sonra o Serveri sağ ve salim görünce,
Merakı zail olup, kapıldı bir sevince.
Huzuruna gelerek, dedi: (Ya Resulallah!
Anam, babam ve canım fedadır sana Vallah.
Allah’a hamd olsun ki, sağ salim gördüm seni.
Sen hayatta olunca, düşünmem gayrisini.)
Sormadı oğlu Amr’ı Allah’ın Habibine.
O Server şöyle deyip, teselli etti yine:
(Ey Sa’dın validesi, sana müjdeler olsun.
En yüksek mertebeye yükseldi senin oğlun.
Şehidlik rütbesine kavuşan bu cemaat,
Ederler mahşer günü ev halkına şefaat.)
Resulullah ve Eshap, henüz Uhud’da iken,
Sümeyra Hatun dahi, gelmişti Medine’den.
Onun da düşündüğü tek bir şey vardı o gün.
Öğrenmek istediği, hayatıydı Resulün.
Gelip gördü yerlerde şehid olan erleri.
Baktı, aralarında yatıyordu pederi.
Babasının ölümü, dokunmadı pek ona.
Bir Fatiha okuyup, devam etti yoluna.
Bir şehid daha gördü babasından ilerde.
Yaklaşınca gördü ki, kocasıymış o er de.
Ve lakin bu hatunun derdi bunlar değildi.
Onun tek düşündüğü, Allah’ın Habibiydi.
Devam edip, yerlerde gördü yine şehidler.
Baktı ki, bunlar dahi kardeşleriymiş meğer.
Fatihalar okuyup, seğirtti ilerlere.
Resulü soruyordu gördüğü kimselere.
Gördü en son sağ salim Allah’ın Resulünü.
Unuttu birden bire cümle üzüntüsünü.
Dedi: (Ya Resulallah, babam, kocam, kardeşim,
Şehid düşmüşlerse de, gam değil benim için.
Benim derdim sen idin, hamd olsun Rabbimize.
Sen hayatta oldukça, dokunmaz onlar bize.
Sana bir şey olsaydı, o zaman mahvolurduk.
Senin ayrılığınla yanar da kavrulurduk.
Ağlayıp, gözümüzün yaşları hiç durmazdı.
Yaralı kalbimize teselli bulunmazdı.)
|