Artık hazret-i Ömer, bir anda değişmişti.
Resulün muhabbeti, kalbine işlemişti.
Hemen dedi: (Ya Habbab, ilet beni Resule.
Zira yanıyor kalbim, onun muhabbetiyle.)
Ve hazret-i Said’den, sual etti bu sefer.
Dedi: (Nerde bulunur şu sırada o Server?
Çabuk ulaştır beni, şerefli huzuruna.
Hizmetinde bulunup, köle olayım ona.)
Peygamber efendimiz, o dakika, o saat,
Bir evde, Eshabına ediyordu nasihat.
Said dedi: (Ya Ömer, Resulullah şu anda,
Sohbet buyurmaktadır, eshabı arasında.
Resulün eshabından Erkam’ın evi vardır.
Öyle zannederim ki, şu anda oradadır.)
Hazret-i Said ile, hazret-i Ömer, hemen,
Resule varmak için, çıktılar o haneden.
Büyük bir aşk içinde giderlerken ikisi,
O şerefli hanede, Allah’ın Sevgilisi,
Küffârın cefasından kurtulmak gayesiyle,
İnziva ediyordu, bir avuç eshabiyle.
Evin geliş yoluna, bir gözcü koymuşlardı.
Hepsi, onun uğruna cansiper olmuşlardı.
Zira hazret-i Ömer, Ebu Cehl’in vaadine,
Aldanıp, çıkmış idi o Serverin katline.
Ümit ve sevinç ile bekleşirken kâfirler,
Müminler üzüntüde, endişede idiler.
Onların tek arzusu, şu idi ki nihayet:
Halkı, açık olarak etsinler dine davet.
Derlerdi ki: (Ölmeden, söyleseydik bir kere.
Kelime-i tevhidi, birlikte, aşikâre.)
O kadar artmıştı ki onların bu arzusu.
Nihayet arz ettiler Resule bu hususu.
Dediler ki: (Ne olur, bize izin veriniz.
Çıkalım bu haneden, bir kerecik hepimiz.
Haykıralım tevhidi, yüksek bir seda ile.
Gam değil ondan sonra, hepimiz ölsek bile.)
Buyurdu: (Ey eshabım, asla gam çekmeyiniz.
Bu babta ümitli ve kavi olsun kalbiniz.
Hazret-i İbrahim’i, Nemrud’un ateşinden,
Ve dahi İsmail’i, bıçağın kesmesinden,
Nasıl kurtardı ise cenâb-ı Hak vaktiyle,
Kurtarır bu cefadan bizi de yine öyle.
Yardımı, bizimledir Allah’ın çünkü ancak.
Bekleyin, biraz sonra, bakın neler olacak?) |