Ömer ibnil Hattab’ın devriydi ki, bir zaman,
Çok fazla ganimetle, dönüldü bir gazadan.
Zira kavuşulmuştu, çok büyük bir zafere.
Toplanan ganimetler, dağılırdı erlere.
Hazret-i Ömer dahi, bizzat bulunuyordu.
Erlerin hissesini, o tayin ediyordu.
Ganimet, hisse hisse dağılırken erlere,
Hazret-i Hasan geldi, hisse için o yere.
Halife, görür görmez Hasan’ın geldiğini,
(Bin dirhem gümüş verin!) diye verdi emrini.
Az sonra teşrif etti, hazret-i Hüseyin de.
(Bin dirhem) tayin etti, onun hissesini de.
Her ikisine dahi, gösterdi saygı, edep.
Sonra, oğlu Abdullah eyledi hisse talep.
(Beşyüz dirhem) verince, hissesini oğlunun,
Dedi ki: (Babacığım, hikmeti ne ki bunun?
Sizce de malumdur ki, ben, yetişkin bir gencim.
Hem de Resulullahla, vakidir hayli cengim.
Nice başlar kesmişim Resulullah önünde.
Hiç geri durmamışım, asla bir cenk gününde.
Hasan’la Hüseyin’e, biner dirhem verirken,
Ne için bendenize, verdiniz beşyüz dirhem?)
Buyurdu ki: (Ey oğlum, otur da beni dinle!
Bir mi olmak istersin, Hasan ve Hüseyin’le?
Aliyyül Mürteza’dır, onların pederleri.
Hem de Resulullahtır, mübarek dedeleri.
Hazret-i Fatıma’dır, anneleri onların.
Şanları çok yüksektir, o iki bahtiyarın.
Cafer-i Tayyar ile, hazret-i Ukayl dahi,
Amcaları olurlar, onların bizatihi.
Hazret-i Ümm-i Gülsüm ve Rukayye hatunlar,
O iki mübareğin, teyzeleri olurlar.
Onlar, Resulullahın elinde büyüdü hem.
Olur mu bundan büyük bir fazilet ve kerem?
İşte onlar, Resule olmuşken böyle yakın,
Sen, kendini onlarla, yoksa bir mi tutarsın?)
Abdullah, babasından duyunca bu sözleri,
Utandı, mahcup oldu, yaşla doldu gözleri.
Hazret-i Ali’nin de, gitti bu kulağına.
Hasan’la Hüseyin’i, çağırdı huzuruna.
Dedi: (Buyurmuştu ki o Server Ömer için:
O, İslam’ın nuru ve ışığıdır Cennetin.)
Bunu, babalarından öğrenince o gençler,
Koşarak, kendisine bunu müjdelediler.
Sevinip, bir kağıda kaydetti bunu hemen.
Vasıyet eyledi ki: (Vefat ettiğimde ben,
Kabrime, bu kağıtla defnedin ki o günde,
Kâfi gelir bu senet, bana mahşer gününde.) |