Uhud’da harbin seyri, tersine döndü birden.
Zira Halid bin Velid, saldırmıştı geriden.
Kargaşa peyda olan bu düşmanı görünce.
Toparlanamadılar mücahidler hemence.
Çünkü bırakmışlardı, birçoğu silahını.
Bir anda şaşırdılar, görünce bu düşmanı.
Kaçan müşrikler dahi, durumu öğrenerek,
Saldırıya geçtiler, derhal geri dönerek.
Harp meydanı, bir anda, yeniden karışmıştı.
Müminler, iki ateş arasında kalmıştı.
Hem önden, hem arkadan sıkıştırınca düşman,
Zor duruma düştüler mücahidler o zaman.
Eshabın irtibatı, kalmadı birbiriyle.
O şaşkınlık içinde, dağıldılar haliyle.
Sonra Müslümanlarla, kâfirler karıştılar.
Hatta birbirlerini vurmaya başladılar.
Hazret-i Ali der ki: Küffâr hücum edince,
Dağıldı Müslümanlar şaşkınlıktan bir nice.
Düşmanlar arasında kalmıştım ben o zaman.
Yanımda, bir tek kişi yoktu Müslümanlardan.
Kâfirlerden çoğunu, öldürdüm çarpışarak.
Lakin Resulullahı, eyledim pek çok merak.
Etrafıma bakınıp, onu göremeyince,
Üzülüp, endişeye kapıldım ben iyice.
O anda düşündüm ki: Allah’ın Peygamberi,
Küffârın karşısından, bir adım gitmez geri.
Herhalde Hak teâlâ, bizim günahımızdan,
Habibini, semaya kaldırdı aramızdan.
Öyle ise ben dahi, çarpışıp bir an önce,
Şehid olup, Resule kavuşayım böylece.
Kılıcımın kınını, kırdım böyle diyerek.
Hücum ettim küffâra, tekbirler getirerek.
Düşmanı kıra kıra ilerlerken o yerde,
Birden Resulullahı gördüm daha ilerde.
Kâfirler arasında, o da yalnız başına,
Kılıç savuruyordu, hiç durmadan düşmana.
Kendini, hücumlardan müdafaa ediyordu.
Yine de tek bir adım, geriye gitmiyordu.
Bir yandan çarpışırken, bir yandan seslenerek,
Eshabını, yanına çağırıyordu tek tek:
(Ey filan ve ey filan, bana doğru geliniz!
Bana doğru gelene, cennet var bilesiniz.)
Ali bin ebi Talip ve Üseyyid bin Hudayr,
Ve yine bunlar gibi, bir nice bahtiyarlar,
Derhal koşup gelerek, Resulün etrafında,
Canlı kale duvarı oldular hep anında.
Onu, düşman şerrinden korumak maksadiyle,
Asla ayrılmadılar yanından bir an bile.
|