Bir gün hazret-i Ömer, bir grup eshabiyle,
Çıktılar Medine’den Şam’a gitmek azmiyle.
Var idi kendisinin sadece bir devesi,
Gelirdi yanı sıra, Mugire nam kölesi.
İkisinin bineği, bir tek deve olunca,
Sırayla binerlerdi deveye yol boyunca.
Bir saat biri biner, biri yaya giderdi.
Daha sonra o iner, ötekisi binerdi.
Şam’a yakın gelince kafile en nihayet,
Mugire’ye gelmişti binmede en son nöbet.
Lakin razı olmadı buna eshab-ı Güzin.
Hemen arz ettiler ki: (Ya emir-el müminin.
Her ne kadar bu nöbet gelse de Mugire’ye,
Şam’a gelmiş bulunduk, siz binseniz deveye.
Zira yaya görürse sizi merak edenler,
Yanılıp, kölenizi Halife zannederler.)
Fakat o buyurdu ki: (Mugire’nindir nöbet.
Ben deveye binersem, nerde kalır adalet?
İslâm’ın nuru ile aydınlandı kalbimiz.
Resulün ahlakıyle düzeldi her halimiz.
Hak teâlâ bizlere vermişken bu nimeti,
Deveye binmemizin, var mıdır bir kıymeti?)
Ve şereflendirdiler nihayet Şam şehrini,
Halife, tellal ile bildirdi şu emrini:
(Sağ ve salim çıkmamız belli değil bu yerden.
Kimin bir hakkı varsa, istesin gelip benden.)
Kölesi öne çıkıp, dedi ki: (Ey efendim,
Vaktiyle üstünüzde, bir hakkım kaldı benim.
Zira çekmiş idiniz bir zaman kulağımı.
Şimdi müsaadenizle istiyorum hakkımı.)
Halife buyurdu ki: (Gel öyleyse kardeşim.
Sen de çek benimkini, dünyada ödeşelim.)
Dediler: (Ey halife, arzımız şudur ki ilk,
Gelmemiştir dünyaya, sizin gibi bir melik.
Caizken efendinin köleyi terbiyesi,
Doğru mu onun sizden böyle hak istemesi?)
Buyurdu: (Bu iş mühim, sakın mani olmayın.
Bugün helallaşmazsak, güç olur sonra yarın.)
Ve hazret-i Mugire, geldi ve çekti biraz.
Buyurdu: (Ey Mugire, ne için çekersin az?)
Dedi ki: (Ey efendim, fazla çekersem eğer,
Korkarım, senin hakkın bana geçer bu sefer.)
Mugire’nin, bu işte şu idi ki gayesi,
Sevsin daha ziyade kendini efendisi.
Zerre kadar şüphesi olsaydı bunda şayet,
Yapmazdı ona karşı asla böyle hareket.
Hakikaten Halife, o günden itibaren,
Mugire’ye daha çok oldu muhib ve yaren.
|