Bir gün hazret-i Abbas, Allah'ın Resulüne,
Dedi ki: (Bir şey sormak isterim Hazretine.
Kırk günlük idiniz ki, Ay’la söyleşirdiniz.
Siz ona, o da size acaba ne derdiniz?)
Resulullah buyurdu: (Ey amcam, o gün benim,
Bir şeyle, kuvvetlice bağlanmıştı bir elim.
Ağlayacak idim ki o acı ve ezadan,
Ay, benimle konuşup şöyle dedi o zaman:
Ağlama, gözyaşından bir damlacık toprağa,
Düşerse, yeşil bir ot bitmez olur bir daha.)
O bunu işitince Allah'ın Habibinden,
Elini, bir eline vurarak hayretinden,
Dedi ki: (Siz o zaman, henüz bebek idiniz.
Nasıl bu olanları hatırlayabildiniz?)
Buyurdu ki: (Evet ben, henüz doğmadan önce,
Olan şeyleri dahi bilirim ince ince.
Peygamberler içinde, kırk yaşına gelmeden,
Peygamber olduğunu, önceden yoktu bilen.
Yalnız İsa Peygamber, dünyaya geldiği gün,
Dedi ki: Ben Allah'ın kulu ve Resulüyüm.
Ey amcam, bir de senin kardeşin oğlu vardır.
Henüz doğmadan önce, bunlardan haberdardır.
İstersen biraz daha bahsedeyim bunlardan.
Mesela ben bedenen dünyaya geldiğim an,
Yani o pazartesi gecesi, cenâb-ı Hak,
Yedi gökte, yedi dağ bir anda eyledi halk.
Hem bu yerler, büyük ve geniş idi gayetle.
Doldurdu buraları görevli meleklerle.
Tesbih ve takdis ile meşguldür her bir melek.
Yoktur başka işleri, kıyamet gününe dek.
Bunların sevabını, her kim bana salevat,
Okur ise, onlara bağışlarlar her saat.)
Resulullahtan sonra, mübarek sahabiler,
Bir gün, bir diğerini görseydi biri eğer,
Derdi ki: (Gel kardeşim, biraz Efendimizden,
Bahset de, azalmasın sevgisi kalbimizden.)
Öyle severlerdi ki Sevgili Peygamberi
Can siper olmuşlardı etrafında her biri.
Onun tek bir kılına zarar gelmesin diye,
Ölüme atılırdı herbiri seve seve.
Derlerdi: (Mühim değil şu olsun, bu olmasın.
Yeter ki, Ona asla bir zarar dokunmasın.)
İslam için, her türlü güçlüğü aşa aşa,
Peşinden giderlerdi kâfirlerle savaşa.
Kendi vücudlarını yaparak birer kalkan,
Allah'ın Resulünü korurlardı düşmandan.
|