Abdülvehhab-ı Åžarani hazretlerinin “rahmetullahi aleyh” hanımı, bir gün hastalandı.
Aniden felç olup, hareketsiz kaldı kadıncağız.
Üzüldü mübarek zat.
O anda can kulağına bir nida geldi gaibten:
- Ey Abdülvehhab! Yan odada bir sinek örümceÄŸin ağına yakalanmış. Onu kurtarırsan, hanımın ÅŸifaya kavuÅŸur! deniyordu.
Derhal yan odaya geçti.
Evet, ufacık bir sinek fena yakalanmıştı örümceÄŸin ağına.
Çırpınıp duruyor, ama kurtulamıyordu bir türlü.
Onu bir çöp ile kurtarıp hanımının yanına döndü.
Bir de ne görsün?
Sapa saÄŸlam duruyordu ayakta.
Hiçbir ÅŸeyi kalmamıştı.
Dünyada ahmak çok
Bir gün de sevdikleriyle sohbet ederken;
- Dünya, ahmaklarla dolu, buyurdu.
- Neden öyle söylersiniz efendim? dediler.
- Çünkü iÅŸlerini insanlara göre ayarlıyorlar. İnsanlarla arayı düzeltmeye çalışıyorlar. Halbuki sen önce Allah’la aranı düzelt. O’nunla dost ol.
Ve devam etti:
- Sen, mahkemeye hesap vermeye gidiyorsun. Hakkında bir ferman çıkacak. İdam mı? Müebbet mi? AteÅŸ mi? Belli deÄŸil. Sen hâlâ yoldaki bakkalla, kasapla uÄŸraşıyorsun.
Çok haklısınız
Bir gün de, kendini bilmez birkaç genç, hakaret ettiler bu zata.
Büyük Veli, cevaben;
- Haklısınız, buyurdu.
Gençler ÅŸaşırdılar.
Åžöyle devam etti:
- Ey gençler! Benim Rabbime karşı öyle isyanlarım var ki, sizin söylediÄŸiniz bu kelimeler, beni anlatmaya yetmez. Yani ben, sizin zannettiÄŸinizden de daha zelil ve aÅŸağı bir kulum.
Bu söz karşısında ezildi gençler.
- Özür dileyip, talebesi olmakla ÅŸereflendiler.
|