Abdullah el Yuneyni hazretleri “rahmetullahi aleyh”, bir Cuma sabahı, Cuma namazı için gusül abdesti aldı. Cumayı kıldırdı.

Sonra müezzini çağırıp;
- Sen cenaze hizmetini bilir misin? diye sordu.

- Biraz bilirim efendim.
- Çok iyi. Yarın vefat edersem, cenaze hizmetimi sen yaparsın.

- Estagfirullah hocam. Allah sizi başımızdan eksik etmesin.
- Bu, bizim elimizde deÄŸil. Olacak olur.

- Efendim, biz hepimiz sizin hizmetindeyiz, ÅŸereftir bizim için.
- Sağol evladım.

Ve camiden ayrılıp, bir ağacın altında topladı talebeyi.

Beni ÅŸurada defnedin!

Uzun sohbetten sonra;
- Vefat edersem, beni ÅŸu oturduÄŸumuz yere defnediniz, buyurdu.

Ertesi gün, sabah namazını kıldırdı.
Sonra kıbleye dönüp, başını önüne eÄŸdi.

Cemaat kalkmasını bekliyorlardı.
Ancak uzun müddet o halde kalınca ÅŸüphelendiler.
Yanına gittiklerinde vefat etmişti.

Müezzin, göz yaÅŸları içinde yaptı cenaze hizmetini.
Kabrini, bir gün evvel gösterdiÄŸi yere kazdılar.
Tam o ağacın altına.

Vermeye alışın!

Bu zat, bir sohbetinde;
- KardeÅŸlerim, kendinizi vermeye alıştırın, buyurdu. Çünkü bize kalacak olan, verdiÄŸimizdir.

Sonra şunu anlattı onlara:
Bir kurban bayramı günü, Resulullah efendimiz “aleyhisselam” dışardan eve gelip, AiÅŸe validemize;
- Kurban etini ne yaptın? diye sordular.

Hazret-i AiÅŸe radıyallahü anha;
- Hepsini dağıttım, iki kürek bize kaldı, diye arzetti.

Bunun üzerine Efendimiz “aleyhisselam”:
- Öyleyse iki kürek hariç, hepsi bize kaldı buyurdular.