İmam-ı Rabbani hazretlerinin “kuddise sirruh” bir talebesi anlatıyor:
Bir arkadaşımla bir gece buluÅŸup, içinde afyon olan bir yemek hazırladık birlikte.
Sonra, hocamızın huzuruna vardık.
Sohbetten çıkınca, gidip o hazır ettiÄŸimiz afyonlu yemeÄŸi yiyecektik.
Sohbet bitti.
Tam çıkıyorduk ki, hocamız çağırdı ikimizi.
DiÄŸer talebeler çıkmışlardı.
Cennet nimetlerinden uzun uzun bahsedip;
- O nimetler, çok lezzetli ve sonsuzdur, buyurdu. Dünyada da sadece helal olan yiyeceklerde lezzet ve fayda vardır.
Ve ilave etti:
- Eve gittiğinizde o afyonlu yemeği yemeyin sakın!
Çok mahcup olmuÅŸtuk.
Güya hocamızdan gizli yiyecektik o yemeÄŸi.
O günden sonra daha sıkı baÄŸlandık hocamıza.
Verme, sende kalsın!
Bir baÅŸka talebesi de ÅŸöyle anlatıyor:
Bir zaman çok param vardı.
Onların bir kısmını ayırıp;
“Bunları hocamıza vereyim de fakirlere dağıtsın” diye düÅŸündüm.
Ve götürüp arzettim ertesi gün.
Ancak kabul etmediler.
- Sende kalsın, ilerde lazım olur sana, buyurdular.
- Peki efendim, dedim.
Gece yatıp, hocamı gördüm rüyada.
Bana bakıp;
- Åžu anda annen çok hasta, buyurdu. Çabuk kalk annenin evine git ki, son nefesine yetiÅŸebilirsin belki.
Uyanıp, koştum annemin evine.
Gerçekten de son nefeslerini veriyordu.
Yanına oturup, kelime-i tevhidi telkin ettim.
Cenaze masrafları için para da lazım oldu.
Yanımdaki parayı bu iÅŸler için kullandım rahatça.
|