O devirde bir kadın, alıp bir gün oÄŸlunu,
Tuttu Gavs-ül a’zamın dergahının yolunu.
Huzuruna çıkarak, dedi ki: (Ey efendim!
OÄŸlumu, size teslim etmek için getirdim.)
Hemen kabul buyurup, aldı onu yanına.
(Tamam, gidebilirsin) buyurdu o kadına.
ÇocuÄŸa, hemen o gün, o yolun mucibince,
Nefisle mücahede emrini verdi önce.
Az yemek, az uyumak sebebiyle o çocuk,
Git gide zayıfladı, sararıp soldu çabuk.
O günlerde annesi, görmek için oÄŸlunu,
Gelip, çok zayıflamış bir halde buldu onu.
Kuru arpa ekmeÄŸi yerdi hem geldiÄŸinde.
ÇocuÄŸunun bu hali, dert oldu yüreÄŸinde.
Bu hüzünle ayrılıp, veda etti oÄŸluna,
Gidip, Gavs-ül a’zamın girdi huzurlarına.
O da, tavuk yiyordu girdiÄŸinde içeri.
Şaşırıp, kısa aklı almadı bu işleri.
Dedi ki: (Ey efendim, siz, tavuk yiyorsunuz.
Lakin arpa ekmeÄŸi yiyor bizim oÄŸlumuz.
DoÄŸrusu ben bu iÅŸten hiç bir ÅŸey anlamadım.
Açlıktan zayıflayıp, solmuÅŸ benim evladım.)
Seyyid Abdülkadir-i Geylani hazretleri,
Ayırdı birbirinden kemiklerle etleri.
Sonra, o kemiklerin üstüne el koyarak,
Buyurdu ki: (Allah'ın izni ile diril, kalk!)
O böyle söyleyince, dirildi tavuk yine.
Kadın bunu görünce, utandı dediÄŸine.
Buyurdu: (Senin oğlun, ıslah etsin nefsini.
O da böyle yaparsa, yesin istediÄŸini.)
Bir gün de vaaz ederken, o an bir talebesi,
Bir ara, icab etti abdest tazelemesi.
Çıkmak da hayli zordu, zira vardı izdiham.
Onun sıkıntısını, anladı Gavs-ül a’zam.
Talebeye bir nazar edince, o esnada,
Buluverdi talebe kendini bir sahrada.
Abdestini alarak, geldi tekrar yerine.
Gördü ki, Gavs-ül a’zam vaaz ediyordu yine.
Bir gün de Gavs-ül a’zam, camide vaaz verirken,
Kürsüden aÅŸağıya, süratle indi birden.
Ayakta el bağlayıp, edeple durdu biraz.
Sonra yine çıkarak, eyledi halka vaaz.
Önde oturanlardan, biri merak ederek,
Sordu Gavs-ül a’zamdan, müsaade isteyerek:
(Efendim, biraz önce ne oldu ki, acep siz,
Kürsüden, çok acele aÅŸağıya indiniz?)
Dedi: Resulullahı gördüm ben biraz önce.
Hayâ edip, kürsüden indim onu görünce.
Bazı şeyler buyurup, gidiyor idi ki tam,
Buyurdu: (Çık yerine, vaazına eyle devam.)
|