Abdülaziz Dehlevi, âlim ve veli zattı.
İşi, dine hizmet ve gençlere nasihattı.
Bir gün, talebesiyle sohbet ederken bu zat,
(Dünya)dan bahsederek, ÅŸöyle etti nasihat:
(KardeÅŸlerim, dünyanın bilcümle servetiyle,
Hiç bir deÄŸeri yoktur indallah zerre bile.
Sinek kanadı kadar kıymeti olsa idi,
Onlardan, kâfirlere, bir yudum su vermezdi.
Gerçi bazı kâfirler, zengindir, malları çok.
Ama hiç o malların, indallah kıymeti yok.
Allah, dünya malına kıymet vermediÄŸinden,
Hiç sevmediklerine veriyor bu nimetten.
Ama onlar, Cennetten tam mahrum olacaklar.
Cennetin, kokusunu bile duyamayacaklar.
Kâfirlere verilen o mallar, ahirette,
Onların azabını arttıracak elbette.
Müslüman olanlar da, malının zekatını,
Vermezse, ahirette yüklenir azabını.
Zekatı verilmeyen o mallar, o paralar,
MahÅŸerde ateÅŸ olup, sahiplerini yakar.
(AteÅŸ) deyip geçmeyin, ona hiç dayanılmaz.
Bir kibrit alevine elinizi tutun az.
Su biraz çok ısınsa, abdest alamıyorum.
(Ya Rabbi, bu insanlar nasıl yanar) diyorum.
Åžimdi bazı insanlar, bir parçacık menfaat,
UÄŸruna, Cehenneme sürükleniyor, heyhat!
Kalbden dünya sevgisi çıkmadıkça velhasıl,
Hakiki saadete, olamaz kimse vasıl.
Bu, hele bu zamanda çok çetin ve müÅŸkildir.
Bu, çok ibadet ile olacak ÅŸey deÄŸildir.
Çok oruç tutmak ile ve kılmakla çok namaz,
Kalbden, dünya sevgisi, yine çıkarılamaz.
Bunu elde etmenin, bir yolu var ki ÅŸu an,
O da, bu saadete, bu nimete kavuÅŸan,
Bir Allah adamını sevip, ona uymaktır.
Kendi aklını atıp, ona tâbi olmaktır.
Çünkü o büyüklerin, doÄŸrudur her iÅŸleri.
Onlara tâbi olmak, kurtarır kiÅŸileri.
Zira bir vasıtaya bindiğinde bir kimse,
Ona tâbi olmalı, sürücüsü kim ise.
Mesela bir gemiye binerse biri ÅŸayet,
Geminin kaptanına tâbi olur o elbet.
Tâbi olmayacaksa, binmesin gelip buna.
Bindiyse, uymalıdır geminin kaptanına.
EÄŸer müdahaleye kalkarsa, o, ahmaktır.
Dinimizin esası, çünkü tâbi olmaktır.
Hazret-i Ebu Bekir, kâfirlere dedi ki:
(Madem ki O söyledi, doÄŸrudur elbette ki.)
(Edeb)in bir tarifi, itiraz etmemektir.
Büyüklerin emrine, hemen peki demektir.
|