Hacı Bayram-ı Veli, ehl-i hal bir kişiydi.
AkÅŸemseddin Efendi, onun talebesiydi.
Vefatı yaklaşınca Hacı Bayram Veli’nin,
Buyurdu: (Cenazemi yıkasın Akşemseddin.
Ve yine o kıldırsın cenaze namazımı.
Ona iletirsiniz benim bu niyazımı.)
O, bunları söyleyip, az sonra etti vefat.
O vakit AkÅŸemseddin orada yoktu fakat.
Kimse de bilmiyordu nerede olduÄŸunu.
Lakin bulmak lazımdı nerdeyse derhal onu.
Zira açık olarak yapılmıştı vasiyet.
Herkes bir şey diyordu, karıştı hal vaziyet.
Üzüntüsü son hadde gelmiÅŸ iken herkesin,
Birden iÅŸitildi ki: (Geliyor AkÅŸemseddin!)
Ne yapacaklarını ÅŸaşırmışken cümle halk,
Bu haber üzerine, sevince oldular gark.
İstikbal eylediler koşarak kendisini.
Ve hemen bildirdiler bu vasiyet emrini.
O dahi, buyurulan vasiyet üzerine,
BaÅŸladı üstadının en son hizmetlerine.
Ve kendi elleriyle defnedip kabre onu,
Sordu, kime ne kadar borcunun olduÄŸunu.
(Doksanbin akçe) idi, borçları mürÅŸidinin.
Onu da, almış idi kullara hizmet için.
Aldı kendi üstüne otuzbin akçesini.
Yakınları aldılar, kalan bakiyesini.
AkÅŸemseddin Efendi, o otuz bin akçenin,
Yirmidokuzbinini ödedi hemen peÅŸin.
Bin akçe kaldı yalnız, o gün onu verince.
Onu da, alacaklı istiyordu hemence.
Bir iki gün müsaade istedi o kimseden.
Lakin izin vermeyip, istedi yine hemen.
Hatta sert bir lisanla sıkıştırınca gayet,
Üzülüp, o kimseyi içeri etti davet.
Hanesinin önünde vardı küçük bir bahçe.
Buyurdu: (Åžu bahçeye gir de topla bin akçe.)
O kimse, girdiÄŸinde o bahçeden içeri,
Gördü hayret içinde binlerle akçeleri.
Zira her bir ağacın ve her ot ve nebatın,
Yaprağı üzerinde, duruyordu bir altın.
Başladı toplamaya onları yerlerinden.
Aldıkça, baÅŸka altın konulurdu yeniden.
Utandı, mahcub oldu, vazgeçti bin akçeden.
ÅžaÅŸkın bir vaziyette çıkıverdi bahçeden.
Gelip dedi: (Efendim, çok özür diliyorum.
Kalan alacağımı artık istemiyorum.)
Lakin kabul etmeyip, buyurdu ki: (Ey kimse!
Gir de al o bahçeden, alacağın ne ise.) |