Alaaddin-i Sabir, edince Hakk’a vuslat,
Ondan sonra o yerde, oldu bazı hadisat.
Hatta bu evliyanın mübarek nurlu kabri,
Gaib olup, bir müddet belirsiz oldu yeri.
Kâfirlerden birisi geçerken o yerlerden,
Bir yeri, çok parlak ve nurlu gördü ilerden.
Bilhassa bir noktaya, gökten nur iniyordu.
O yere, hayvanlar da saygı gösteriyordu.
Mezar kalıntıları var idi o mahalde.
Dedi: (Bu, bir müminin mezarıdır herhalde.)
Kâfirdi, sevmiyordu zaten Müslümanları.
Daha çok harab etmek istedi bu mezarı.
Bir demir parçasıyle vurunca o kabire,
İçe doÄŸru bir delik açıldı birden bire.
Bakmak için, başını soktu bir an içeri.
Lakin çıkaramadı başını tekrar geri.
Çok uÄŸraÅŸtı ise de, başı kaldı içerde.
Bir müddet öyle kalıp, sonra öldü o yerde.
Aynı gün, bu velinin sevenlerinden biri,
Gece, gördü rüyada Alaaddin Sabir’i.
Ona buyurdular ki: (Burada bir köpek var.
Onu uzaklaştırın, veriyor bana zarar.)
Gelip baktıklarında, gördüler biri ölmüÅŸ.
Başı da, bir delikten yer içine gömülmüÅŸ.
Başını, o delikten çıkardılar ve lakin,
Yüzü, tam köpek gibi olmuÅŸtu o kâfirin.
Bunu gören insanlar, bildiler ki pekala,
Bu zatı üzenlere, geliyor büyük bela.
Sonra da, bu veliye çok muhabbet edenler,
Kabrine, mükemmel bir türbe inÅŸa ettiler.
Orada senede bir, vefat yıl dönümünde,
İnsanlar toplanır ve okurlardı o günde.
Onun büyüklüÄŸünü ve kerametlerini,
Okuyup, anarlardı o eski günlerini.
Yine bir defasında, bu zatın türbesine,
Binlerce insan geldi onun ziyaretine.
OkunduÄŸu esnada güzel menkıbeleri,
İtirazda bulundu onlara kalben biri.
Vakta ki o itiraz geldi onun kalbine,
O anda, yakalandı bir cüzzam illetine.
Ve pek fena kokmaya baÅŸladı a’zaları,
Buna, şahit oldular onlardan bazıları.
Hatasını anlayıp, tövbe etti içinden.
Bir anda halas oldu bu cüzzam illetinden.
Alaaddin Sabir’i halbuki cenâb-ı Hak,
GöndermiÅŸti o yere, büyük rahmet olarak.
Lakin çekemeyenler, bilmediler kadrini.
Cahil olduklarından, incittiler kalbini.
Söz ve hareketlerle ona eza ettiler.
Ve hatta dergahını yıkmaya yeltendiler.
Bir zalim, askeriyle, o dergahı yıkmağa,
Gelerek, yakınında başladı hazırlığa.
Ertesi gün askere, verdiyse de (Yık!) emri,
Lakin birden kör oldu askerinin gözleri.
Hatasını anlayıp, vazgeçti bu fikrinden.
Gelip, özür diledi Hakk’ın bu velisinden.
Açıldı tam o anda gözleri askerinin.
Ve birer talebesi oldular bu velinin.
Evliyaya düÅŸmanlık
Hindistan’da bir zaman, Ganj Nehri üzerine,
Bir kanal yapılması düÅŸünülmüÅŸtü yine.
İstişare edilip, verildi buna karar.
Ve bunu yapmak için, baÅŸladı hazırlıklar.
Kanal, plana göre dergahtan geçiyordu.
Bunun için, dergahı yıkmak gerekiyordu.
Müslümanlar bu iÅŸe, hiç razı olmadılar.
Ve lakin bu karara mani olamadılar.
İngiliz mühendise verilmiÅŸti inÅŸaat.
Ve maalesef başlayıp, devam etti icraat.
Çadır kurdu mühendis o yerin yakınına.
Bir gün kalmış idi ki, dergahın yıkımına,
O gece, yatağına yatmış idi o, lakin,
Çok feci vaziyette uyandı sabahleyin,
Zira o, kendisini çadırda, bir direkte,
Baş aşağı bulmuştu, bağlı bir vaziyette.
Hiç giren olmamıştı halbuki çadırına.
Yardımcıları gelip, toplandılar yanına.
Çözdüler mühendisin ayağını, elini.
Hemen tahmin ettiler bu iÅŸin sebebini.
Dediler: (Bu dergahın sahibi evliyadır.
Hak teâlâ indinde, çok itibarı vardır.
Siz, hemen vazgeçin ki bu dergahı yıkmaktan,
Çünkü bu, bir ikazdır size o veli zattan.)
O dahi kabul edip, düzeltti planını.
Yıkmadı bu mübarek velinin dergahını.
Zira kim zarar vermek isterse bu zatlara,
Muhakkak piÅŸman olup, kendi uÄŸrar zarara.
Bir gün de, bir ingiliz, yanında adamları,
Birlikte gelmiÅŸlerdi gezmek için Kalyar’ı.
Alaaddin Sabir’in kabrini gören bu zat,
Ayakkabılarıyla girecekti ki, fakat,
Türbenin bakıcısı, mani olup ÅŸiddetle,
Bırakmadı, içeri girsin bu vaziyette.
Dedi: (Pabucunuzu çıkarıp öyle girin.
Zira bu girdiÄŸiniz, kabridir bir velinin.
Bu zata öyle kıymet verir ki cenâb-ı Hak,
Saygısızlık yapanlar, ceza görür muhakkak.)
O ingiliz subayı, pek fazla sinirlendi.
Kırbacını kaldırıp, ona vurmak istedi.
Tam vuracak idi ki kabrin hizmetçisine,
O esnada bir ağrı saplandı midesine.
Kamçısını düÅŸürüp, midesini tutarak,
Başladı kıvranmaya gayet feci olarak.
Midesinin aÄŸrısı, gittikçe artıyordu.
Hemen adamlarına, (Bu nedir?) diye sordu.
Dediler ki: (Burası, Alaaddin-i Sabir,
Adında çok yüksek bir evliyanın kabridir.
Hizmetçi, bu hususta eyledi sizi ikaz.
Lakin siz dinlemeyip, eylediniz itiraz.
Siz, bu veli kabrine saygısızlık yaptınız.
Bu yüzden, bu belaya birden yakalandınız.
Siz bu halden pişmanlık duyun ki bu arada,
Çıksın midenizdeki o ÅŸiddetli aÄŸrı da.)
Ve lakin o ingiliz, yine pişman olmayıp,
Dedi ki: (Uzaklara götürün beni alıp.)
İngiliz subayını, oradan götürdüler.
Ve lakin yarı yolda öldüÄŸünü gördüler.
|