Behaeddin Buhari, evliya-i kiramdan.
Sayesinde, ateÅŸten kurtuldu nice insan.
Buyurdu ki: (Bu yolda, maksada varmak için,
Hiç bilin kendinizi, esası budur iÅŸin.)
Bizzat kendi anlatır: Bir kış günü idi ki,
Kapladı birden bire beni aşk-ı ilahi.
Kendimden geçmiÅŸ halde, daÄŸlara çıktım artık.
DolaÅŸtım oralarda, yalın ayak, baÅŸ açık.
Yarılıp parçalandı ayaklarım derinden.
Delinip kanlar aktı, dikenlerin yerinden.
Ben Rabbimin aÅŸkından, düÅŸmüÅŸ iken bu hale,
DüÅŸündüm ki: Gideyim, hocam Emir Külal’e.
Onun dizi dibinde, oturup dinleneyim.
Tesirli sohbetinden, istifade edeyim.
Büyük bir iÅŸtiyakla, vasıl oldum evine.
İçeriye girerek, katıldım sohbetine.
Lakin beni görünce, üstadım Emir Külal,
Talebeye: (Bu kimdir?) diyerek etti sual.
(Niçin bana sormadan içeriye aldınız?
Onu, derhal buradan dışarı çıkartınız.)
Bu emre imtisalen, talebeler kalktılar.
Beni, kolumdan tutup, dışarıya attılar.
Çok zor geldi nefsime, bu hakaret ve bu hal.
Lakin kendi kendime, söylendim ÅŸöyle derhal:
(Ey nefsim, bu davranış gücüne gitti, fakat,
Sen, daha ağırına layıksın, bu hakikat.
Sen ÅŸimdi istersin ki, dönüp geri gidesin.
Lakin gitmeyeceÄŸim, bunu böyle bilesin.
Muhakkak hikmet vardır, büyüklerin iÅŸinde.
Belki çok hayır vardır, bunun neticesinde.
Bu eşikten, bir adım gitmeye yok niyetim.
Zira benim, burdadır ebedi saadetim.)
Başımı, o eÅŸiÄŸe koyup yattım öylece.
Fecir sökene kadar, bekledim bütün gece.
Üstüme, lapa lapa kar yaÄŸdı, çok üÅŸüdüm.
O karların altında, tam kayboldu vücudüm.
O sabah, Emir Külal, kapısını açarak,
Abdest için, dışarı çıkacaktı ki, ancak,
Gördü eÅŸik dibinde, birikmiÅŸ kar yığını.
Tam başımın üstüne bastı bir ayağını.
Bir canlı olduÄŸunu anlayıp, çekti o an.
Buyurdu ki: (Bu kimdir, kar içinde kaybolan?)
Sonra beni kaldırıp, içeri aldı yine.
Ve çok dua eyledi, benim için Rabbine.
Dikenleri, eliyle çıkarıp ayağımdan,
Merhamet nazarıyla, bir nazar etti o an.
İşte, ne oldu ise, o anda oldu bana.
KavuÅŸtum o nazarla, çok manevi ihsana.
|