Resulullah Bedir'de, verdi bir (hücum!) emri.
Şanlı Eshab, bir anda atıldılar ileri.
Tekbir sedalarıyla, oklar fırlatılmaya,
Başladı sonra taş ve mızraklar atılmaya.
Hazret-i Ömer ile, hem de hazret-i Ali,
Savaşırlardı o gün, birer aslan misali.
Lakin hazret-i Ali diyor ki: (Bedir günü,
Biz öyle görmüÅŸtük ki Allah’ın Resulünü,
İçimizde en yiÄŸit, en cesur, en kahraman,
Ve en cesaretlimiz, Resulullahtı o an.
En yakın, o dururdu küffâra bundan sebep.
Biz sıkıştığımızda, ona sığınırdık hep.)
O esnada bir müÅŸrik, Allah’ın aslanına,
Saldırıp, kılıcı da saplandı kalkanına.
Hazret-i Ali dahi, bunu fırsat bilerek,
Öyle kılıç çaldı ki, ona (Allaah!) diyerek,
Zırhlar örttüÄŸü halde, müÅŸrikin vücudunu,
Zırhı ile birlikte, ikiye biçti onu.
Hazret-i Hamza dahi, vurunca o kâfire,
Kellesi, miğferiyle yuvarlandı yerlere.
Peygamber efendimiz, bu iki sahabiyi,
Görüp, kendilerini methetti bizatihi.
Ve onların hakkında, buyurdu ki o günde:
(Onlar, aslanlarıdır Allah’ın yeryüzünde.)
Yine Uhud harbinde, bilcümle sahabiler,
Aslan kesilmiÅŸlerdi hepsi de sanki birer.
Yok idi yanlarında fazla silah, teçhizat.
ÇoÄŸunda bulunmazdı ne bir zırh, ne de bir at.
Üstlerinde bir gömlek, bir kılıç ellerinde.
Ama iman ve ihlas vardı gönüllerinde.
Kâfir ordusu ise, müminlerin dört katı,
Olup, her birisinin vardı zırhı ve atı.
Ama mahrum idiler, o imandan maalesef,
Bu yüzden savaÅŸlarda, olurlardı hep telef.
Nihayet yaklaşmıştı ordular birbirine.
Ve herkeste heyecan, varmıştı son haddine.
Bir ara, müÅŸriklerin sancağını taşıyan,
Talha bin Ebi Talha, meydana çıktı o an.
Bağırdı ki: (Kendine güvenen varsa eÄŸer,
Benimle çarpışmaya, karşıma çıksın o er!)
Kâfir, çok gururlu ve kibirliydi bir hayli.
Karşısına bir anda, çıktı hazret-i Ali.
Kâfir, baÅŸtan ayaÄŸa, zırhlıydı tam olarak.
Ali bin ebi Talip, bir nara kopararak,
Öyle kılıç çaldı ki sancak tutan kâfire,
Başı kopup, sancağı düÅŸüverdi yerlere.
Resulullah ve Eshab, tekbirler aldı o an.
İnledi yer gök o gün, tekbir sedalarından.
|