YumuÅŸak huylu idi, hiç kızmazdı boÅŸ yere.
Şefkatli davranırdı, kendinden acizlere.
Hiddetli olsa bile savaÅŸlarda bir hayli,
Lakin sulh zamanında, yumuşaktı her hali.
Kanber adlı kölesi vardı ki kendisinin,
O, severek yapardı, çoÄŸunu hizmetinin.
Bir gün, bu kölesini çağırmak etti icab.
Seslendi, lakin ondan gelmedi hiçbir cevap.
Daha yüksek ses ile, çağırdı onu yine.
Lakin yine bir cevap gelmedi kendisine.
Halifenin sesini, köle iÅŸitiyordu.
Velakin bile bile hiç cevap vermiyordu.
Hazret-i Ali ise, düÅŸünür idi ki hep:
Kanber cevap vermiyor, sebebi ne ki acep?
Dışarda duruyordu halbuki biraz evvel.
İşitmesi lazımdı sesimi gayet güzel.
Yedi defa çağırıp, bir cevap gelmeyince,
Allah aslanı Ali, meraklandı iyice.
Kanber'i bulmak için, dışarı çıktı hemen.
Velakin çıkar çıkmaz, dona kaldı hayretten.
Zira dururdu Kanber, tam kapının önünde.
Üstelik de korkmadı, hiç onu gördüÄŸünde.
Buyurdu ki: (Ey Kanber, burada duruyorsun.
Peki ama, ne için bir cevap vermiyorsun?)
Dedi ki: (Ey efendim, duyuyordum sesini.
Lakin cevap vermeyip, imtihan ettim seni.
Baktım, kızacak mısın ben cevap vermeyince?
Kazandın imtihanı, hiç öfkelenmeyince.)
Buyurdu ki: (Ey Kanber, içyüzü ÅŸu ki iÅŸin,
Kolayca öfkelenmem dünyalık ÅŸeyler için.
Lakin bu imtihana, seni teÅŸvik edeni,
Kızdırmak maksadıyla, azad ettim ben seni.)
Onu, bu imtihana, şeytandı teşvik eden.
Onu azad ederek, ÅŸeytanı üzdü hemen.
Çok zaman yaya yürür, binmez idi atına.
İşini kendi yapar, vermezdi başkasına.
Çarşıdan erzak alıp, taşır iken kendisi,
Onu görüp, bir hayli üzüldü hizmetçisi.
Dedi ki: (Ey halife, bu hizmeti ver bize.
Zira bu gibi iÅŸler, münasip deÄŸil size.)
Buyurdu: (Bir babanın, çoluk çocuÄŸu için,
Çalışıp yorulması, güzeldir, deÄŸil çirkin.)
Hizmetçisi dedi ki: (Halifesiniz sizler.
Hafiflik verir size bu gibi basit iÅŸler.)
Buyurdu ki: (Bir baba, kazanıp helalinden,
Taşırsa, hiçbir nesne kaybetmez kemalinden.
Hem de her adımına, yazılır sevap, ecir.
Hak teâlâ indinde, hem daha da yücelir.) |