Ömer bin Abdülaziz, bir sarhoÅŸ gördü yolda.
Yakalayıp, bir ceza verecekti o anda.
Lakin tam o sırada, hakaret etti sarhoş.
Vazgeçti o cezadan, salıverdi başıboÅŸ.
Dediler ki: (Siz ona ceza verecektiniz.
O, hakaret edince, ne için vazgeçtiniz?)
Buyurdu: (Gördüm onun içkili olduÄŸunu.
Cezalandıracaktım din için hemen onu.
Hakaret eyleyince, öfke geldi kalbime.
Korktum, nefsim karışır bu halis niyetime.)
Ömer bin Abdülaziz, herkese ÅŸefkatliydi.
O, hayvanlara bile, pek çok merhametliydi.
Bir katırı vardı ki, onu çalıştırarak,
Kârıyla, geçimini saÄŸlıyordu o ancak.
Katırı çalıştıran iÅŸçisi, bir gün geldi.
Normalden daha fazla ona para getirdi.
Sordu ona: (Ne için getirdin fazla para?)
Dedi ki: (Katır ile, erken gittim pazara.)
Buyurdu ki: (Hayvanı yormak iyi değildir.
Bunu telafi için, üç gün onu dinlendir.)
Misafiri var iken hanesinde bir kere,
Lambasının ışığı, azaldı birden bire.
Misafirler dedi ki: (Ya Emir-el müminin!
Lambanın yağı bitmiş, koyalım izin verin.)
Buyurdu: (İş gördürmem, kendi misafirime.
Zira bu iÅŸ, yakışmaz, benim mürüvvetime.)
Dediler: (Hizmetçiyi kaldıralım, o koysun.)
Buyurdu: (Yeni yattı, bırakın da uyusun.)
Sonra kalkıp kendisi yağ koydu lambasına.
Şaştı herkes, bu işi kendinin yapmasına.
Buyurdu ki: (Bu iÅŸi yapmadan da Ömer’dim.
Ama yapıp bitirdim, yine aynı Ömer’im.
Kulların hayırlısı Hak teâlâ indinde,
Tevazu gösterendir her bir hareketinde.)
Bir gün de, hanımına sual etti bir ara:
(Var mı senin yanında bir dirhem kadar para?)
Dedi ki: (Senin gibi sultanda, bu dünyalık,
Olmazsa, bir kadında bulunur mu o artık?)
Buyurdu: (Ya Fatıma, çok doÄŸru söylüyorsun.
Bende bulunmayınca, sende nasıl bulunsun.
Fakat böyle olması, Cehennemde, kızgın bir,
Zinciri, boğazımda taşımaktan iyidir.)
OÄŸlu, bin dirhem verip, yüzük taşı alınca,
Ona bir mektup yazdı, buna vakıf olunca.
Buyurdu ki: (Ey oğlum, satıp o aldığını,
Yerine, bin fakirin doyuruver karnını.
Sonra, iki dirhemlik yüzük taşı al yine.
Ve (Haddini bil) diye yazsınlar üzerine.)
|