SIBGATULLAH-İ HİZANİ
rahmetullahi aleyh
Osmanlılar zamanında, Anadoluda yaÅŸayan Evliyanın büyüklerinden. "Gavs-ül âzam" ve "Gavs" lakapları ile meÅŸhurdur. Seyyid olup, Abdurrahman Kutb hazretlerinin torunudur. Seyyid Tâhâ-yı Hakkâri hazretlerinin talebesidir. 1870 (h. 1287) senesinde vefat etti. Kabr-i ÅŸerifi Gayda’dadır.
Osmanlı zamanında, yaşıyan bir velidir.
Hatta O, evliyanın, en büyüklerindendir.
“Gavs-ı âzam” veyahut “Gavs” der Ona ahali.
Seyyid, yani evlad-ı Resuldendir hem dahi.
Tâhâ-yı Hakkâri’nin talebesidir ki hem,
Onun sohbetleriyle oldu âli, mükerrem.
Binsekizyüz yetmiÅŸde irtihal eylemiÅŸtir.
Nurlu kabri, Hizanın, Gayda nam köyündedir.
O devirde yaşıyan Abdurrahman-ı Tâhî,
Vardı ki, bu veliyi tanıyordu o dahi.
Ancak zamanın gavsı olup olmadığında,
Åžüphe ve tereddüdü vardı onun aslında.
Åžüphesini gidermek maksadıyla o bir gün,
Ziyaretine gitmek istedi bu büyüÄŸün.
Okudu, Gavs olmanın alametlerini de,
Ki, bakıp tahkik etsin yanına girdiğinde.
Alametlerden biri, ÅŸu idi ki hem yine
“DüÅŸmez yaÄŸmur tanesi hiç Gavsın üzerine”.
İşbu alametlerden, birisi varsa onda,
Åžüphe kalmıyacaktı, onun Gavs olduÄŸunda.
O böyle düÅŸünürken, kapı çaldı o ara,
Gavsın bir talebesi, gelip girdi huzura.
Arzetti ki: (Efenim, hocamın selamı var.
Sizin teÅŸrifinizi çok arzu ediyorlar.)
Dedi ki; (Ben de Ona gitmeyi arzulardım.
Yarın sabah, birlikte gideriz ey evladım.)
Gavs bunu haber alıp, talebeyle beraber,
Kasabanın dışına çıkarak beklediler.
Bir ilk bahar günüydü, bulut yoktu havada.
Beklenen misafirler geldiler o arada.
İki Veli, sevgiyle hemen kucaklaştılar.
Ve hemen oracıkta sohbete başladılar.
Gökyüzü masmaviyken, deÄŸiÅŸti birden hava.
YaÄŸmur yüklü bulutlar baÅŸladı toplanmaya.
Daha sonra ÅŸimÅŸekler ve gök gürlemeleri,
Ve bir yaÄŸmur yaÄŸdı ki, sel götürdü her yeri.
Abdurrahman-ı Tâhî, hatırladı ki hemen.
Gavs olanın üstüne yaÄŸmur yaÄŸmaz katiyen.
Dikkatle baktığında, gördü ki hayret ile,
YaÄŸmur, Onun üstüne yaÄŸmıyor damla bile.
Sırılsıklam olmuşken herkes yağan yağmurdan.
O zatın üstü başı kupkuru idi o an.
O, bunu görür görmez, kaybetti kendisini.
Orada olanların, telâÅŸ sardı hepsini.
Her biri zannetti ki, vaki oldu emr-i Hak.
Lakin O, biraz sonra gözlerini açarak,
Kalkıp, “Gavs-ı âzam”ın öperek ellerinden.
Talebesinden oldu, hem de en önde gelen. |