Evliyanın büyüÄŸü, Ubeydullah-ı Ahrar,
TaÅŸkent’e gidiyordu, mevsim güzel, ilkbahar.
Yolda akÅŸam olunca, talebesinden olan,
Birisinin evinde, misafir oldu o an.
Yatma vakti gelince, çağırıp talebeyi,
Buyurdu ki: (Evladım, yanımda yat sen dahi.)
(Peki efendim) deyip, çekildi bir kenara.
Uykuya dalmıştı ki, bir ses duydu o ara.
Tam gece yarısında, sordu ki mübarek zat:
(Uyuyor musun, yoksa, uyanık mısın evlat?)
Talebesi dedi ki: (Uyumuyorum ÅŸu an.)
Ubeydullah-ı Ahrar buyurdu ki o zaman:
(Hemen kalk yatağından, burada durma artık.
Topla eÅŸyalarını ve derhal dışarı çık.
Ve uyandır acele, bu mahalle halkını.
Herkes alsın yanına, kıymetli mallarını.
Beni takib ederek, peÅŸimden gelin hemen.)
Böyle deyip, süratle dışarı çıktı evden.
Yöneldi bir tepeye, hızlı adımlar ile.
Onu takib ettiler, insanlar da hız ile.
Tam tepenin üstüne toplanıp o insanlar,
Dediler: (Niçin geldik buraya, bir ÅŸey mi var?)
Onlar böyle söylerken, o anda birdenbire,
Yukardan bir sel kopup, iniverdi ÅŸehire.
Önüne ne geldiyse, aÄŸaç, kaya, ev, duvar.
Alıp götürüyordu, helak oldu çok mallar.
Sel, kısa bir zamanda harab etti her yeri.
Öyle ki, daha önce gelmemiÅŸti benzeri.
Sellere kapılmaktan kurtulanlar, o gece,
Onun kerametini anladılar böylece.
Bu Harikuladeyi görünce böyle hepsi,
O gün, can-ü gönülden oldular talebesi.
O zat buyuruyor ki: (İki tür günah vardır.
Birisi, Allah ile kullar arasındadır.
İkinci tür günahlar, kulların birbiriyle,
Münasebetlerinden olurlar tamamiyle.
Birinci tür günahı, olsa da büyük, ufak,
Ya ceza verir, ya da, affeder cenâb-ı Hak.
Kullar arasındaki günahlara gelince,
Bunlarda, kulların da hakkı vardır bir nice.
Bu türlü günahlarda, adalet olacaktır.
Alacaklı, borçludan hakkını alacaktır.
Lakin geçmez orada, dünyadaki paralar.
Verilir sevap, ecir, yüklenilir günahlar.
Bir liralık hak için, yetmiÅŸ yıllık namazın,
Ecri, karşı tarafa verilir, varsa yarın.
Yoksa, alacaklının günahları alınır.
Borçluya yükletilip, Cehenneme atılır.
|