Ubeydullah Ahrar’a bir gün geldi bir kadı.
Dedi ki: (Bana dahi anlatın hakikatı.
Ben de, size talebe olmayı istiyorum.
Ben dahi bu şerefe kavuşayım diyorum.)
Bu kişi, her ne kadar yalvardıysa da, fakat,
Ubeydullah-ı Ahrar etmedi hiç iltifat.
Her gün gelip giderdi, kabul olayım diye.
Yine kabul etmedi onu talebeliÄŸe.
DiÄŸer talebeleri, durumu görürlerdi.
Hikmetini bilmeyip, çok merak ederlerdi.
Biri dayanamayıp, arz etti ki nihayet:
(Efendim, onun hali malumunuzdur elbet.
Kabul olmadım diye, çok fazla üzülüyor.
Boynu bükük ve mahzun, kabulünü bekliyor.)
Cevaben buyurdu ki Ubeydullah-i Ahrar:
(Evladım, o kiÅŸinin gönlünde dünyalık var.
Bir kimsenin kalbinde, varsa dünya sevgisi,
Onun, hiç yolumuzda olmaz istifadesi.
Hatta on sene sonra, ereceÄŸi mevkiye,
Hırslı olan, yakışmaz burda talebeliğe.
Böyle olan birine, büyüklerin yolunu,
Anlatmak uygun olmaz, düÅŸünmeyin siz onu.)
Bu hadiseden sonra, on yıl geçti aradan.
Ubeydullah-ı Ahrar göç etti bu dünyadan.
O kadı, on yıl sonra (baş kadı) olmuş idi.
Bu halinden ötürü, gayetle sevinçliydi.
Lakin artık bu yola girmek için, kalbinde,
Bir arzu kalmamıştı, bu işin akabinde.
Talebeler, görünce ondaki bu halleri,
Dediler: (Hocamızın çıktı kerametleri.
Kalbinde, mevki makam düÅŸüncesi var diye,
Kabul buyurmamışlar onu talebeliğe.)
Ubeydullah-ı Ahrar buyurdu: (Ey insanlar!
Allah’ın, biz kullara nice nimetleri var.
Bunların içinde de, en kıymetlisi vardır.
O da, bir evliyayı ona tanıtmasıdır.
Yani seviyor ise, bir kulu Allah eÄŸer,
Ona, bir evliyayı tanımak nasip eder.
Tadı, veliler ile gelir her memleketin.
Bir yerde veli varsa, tadı vardır o yerin.
Velhasıl saadete kavuÅŸabilmek için,
Åžu üç ÅŸartı yapması lazım gelir kiÅŸinin.
Birincisi, dinini öÄŸrenmektir iyice.
Felaha kavuÅŸulmaz din öÄŸrenilmedikçe.
İkincisi ameldir, yani öÄŸrendiÄŸini,
Nefse zor gelse dahi, yapmaktır herbirini.
Üçüncüsü, her iÅŸi Allah rızası için,
Halisane niyetle yapmasıdır kişinin.
|