İmamı, o zaman ve sonraki zamanlarda,
Gelen büyük âlimler, methettiler her anda.
Malik hazretlerine, gelince bir gün İmam,
O, ayaÄŸa kalkarak, gösterdi bir ihtiram.
O gidince, dedi ki yanındaki zevata:
(Ebu Hanife derler, ÅŸimdi giden bu zata.
Öyle bir âlimdir ki, mesela o zat eÄŸer,
Åžu aÄŸaç, altındandır der ise, isbat eder.)
Bir âlim de diyor ki: (Ederim ki ben yemin,
Onun gibi bir fakih, görmedi ruy-i zemin.
O mübarek aÄŸzından, din ile alakadar,
Bir tek kelam duymaya, veririm yüzbin dinar.)
Davud-u Tai’nin de yanına, bir diyardan,
Gelip, sitayiş ile bahsettiler İmamdan.
O dahi buyurdu ki: (O, kutup yıldızıdır.
Karanlıkta kalanlar, onunla yol, iz bulur.)
Hafız Abdül’aziz de diyor ki: (O, miyardır.
O, ehl-i sünnet ile, baÅŸkasını ayırır.
Kim onu seviyorsa, ehl-i sünnettir o zat.
Sevmiyorsa, olmuÅŸtur sapık ve ehl-i bid’at.)
Süfyan-ı Sevri’nin de, biri geldi yanına.
(Ben, İmamın yanından gelirim) dedi ona.
Buyurdu: (Yeryüzünün en büyük âliminin,
Yanından geliyorsun, acaba var mı bilgin?)
İmam-ı Şafii de buyurdu ki bunda hem:
(Ben, ondan daha büyük fıkıh âlimi bilmem.
Kim öÄŸrenmek isterse, fıkıh ilmini eÄŸer,
Onun talebesiyle bulunsun, ona yeter.)
Ahmed bin Hanbel dahi, der ki: (İmam-ı a’zam,
Vera, zühd ve takvada, çok titizdi ve saÄŸlam.
Ahiret derdi ile, dertlenmişti o asıl.
O zatı anlayacak kimse yoktur velhasıl.)
İmam-ı Malik’e de, dediler ki: (Niçin siz,
Hep İmam-ı a’zamı fazla methedersiniz?)
Buyurdu ki: (Öyledir, çünkü onun sözleri,
İnsanlara, daha çok olmuÅŸtur faideli.
İlim sahibi olan, olsa da pek çok zevat,
Onunla mukayese edilmez onlar fakat.)
Hem Yahya bin Muaz da, rüyasında bir gece,
Resulullahı gördü ve sevindi bir nice.
Dedi: (Ya Resulallah, ararsam sizi ÅŸayet,
Nerde bulabilirim, var mıdır bir işaret?)
Buyurdu: (İlmindeyim ben İmam-ı a’zamın.
Oradan başka yerde arama beni sakın.)
İmam-ı Gazali de, buyurdu ki nihayet:
(İmam, gece ve gündüz, ederdi çok ibadet.
Zühd ve takva sahibi bir kimseydi o her an,
Çok fazla korkuyordu Allahü teâlâdan.)
|