Ahmed ibni Hanbel ki, ilmi çok etti talep.
Bu uÄŸurda harcadı, kıymetli ömrünü hep.
Kendi oÄŸlu Abdullah, der ki: (Babam, her gece,
Uyumadan, ibadet yapıyordu öylece.
Yatsıdan sonra biraz, istirahat ederek,
Kalkar ve hep ibadet ederdi sabaha dek.
Ahiret iÅŸlerine verirdi ehemmiyet.
Lakin dünya malına, vermezdi zerre kıymet.
Gece namazlarını, kaçırmazdı o asla.
Vermezdi ibadete, hiç ara ve fasıla.
Hep kolaylık gösterir, incitmezdi kimseyi.
Çok zaman, sirkesine banıp yerdi ekmeÄŸi.
Hızlı adımlar ile yürürdü ekseriya.
Yaptığı beÅŸ haccından, üçünü yaptı yaya.
Bir gün, veriyordu ki talebeye dersini,
İçeri biri girdi ve sordu kendisini.
Nereden geldiÄŸini sorunca gelen zattan,
Dedi ki: (Geliyorum, dörtyüz fersah uzaktan.
Bir Cuma günü idi, rüya gördüm o gece.
Nur yüzlü bir ihtiyar, rica etti ÅŸöylece:
Sen yarın git BaÄŸdat’a ve İbni Hanbel’e var.
Ona de ki, Hızır’ın, sana çok selamı var.
Gökte melekler dahi, bilir ve sever seni.
Zira sen, düÅŸman bildin içindeki nefsini.
Çok sabırlı davrandın Rabbine ibadette.
Bu yüzden, sen Cennete gideceksin elbette)
Abdullah bin Mübarek adındaki veliyi,
İbni Hanbel çok sever, çok isterdi görmeyi.
Adeta yanıyordu onun muhabbetiyle,
Geçirdi bir ömrünü, hep onun hasretiyle.
Nihayet bu sevgili, geldi bir gün evine.
OÄŸlu kapıyı açıp, arz etti pederine.
Dedi ki: (Babacığım, Abdullah bin Mübarek,
TeÅŸrif etmiÅŸ, kapıda, istiyor sizi görmek.)
(GörüÅŸemeyeceÄŸim) deyince evladına,
Åžaşırdı, çok taaccüp eyledi oÄŸlu buna.
Dedi: (Sen yanıyordun, hep onu görmek için.
Åžimdiyse eve bile almadın, acep niçin?
Yıllardır yaktı seni, o zatın muhabbeti.
Åžimdi görüÅŸmüyorsun, nedir bunun hikmeti?)
Buyurdu ki: (Evladım, söylediÄŸin gibidir.
Ve lakin ÅŸimdi görmek, ayrılık gerektirir.
Birkaç gün kavuÅŸsam da bu fani yerde ona,
Korkarım dayanamam, sonra ayrılığına.
Zira dar-ül firaktır bu dünya ey evladım!
GörüÅŸüp ayrılmaya, yoktur benim takatım.
Onu, öyle bir yerde görmek isterim ki ben,
Hiç ayrılık olmasın, göreyim ebediyen.)
|