Hudeybiye gününde, bindörtyüz mücahid er,
Söz verip, biat etti Resulle birer birer.
Dediler: (Biz hepimiz, muntazırız emrine.
Bize ne emredersen, getiririz yerine.
DüÅŸman ile çarpışıp, ya Mekke’yi alırız,
Yahut da bu uÄŸurda tek tek ÅŸehid oluruz.)
Resule, bu ÅŸekilde söyleyip birer birer,
(Ölmek var, dönmek yoktur) diyerek söz verdiler.
Sonra, kılıçlarını çekerek kınlarından,
İşaret beklediler Resul-i kibriyadan.
Ve lakin bu esnada, İslam karargahını,
Gözetleyen casuslar, tespit etti bu anı.
Gelip haber verdiler KureyÅŸ müÅŸriklerine.
Bu sebepten hepsinin, korku düÅŸtü içine.
O gece, müÅŸriklerden, elli kadar atlılar,
İslam askerlerine aniden saldırdılar.
Ve lakin nöbetçiler, verdiler derslerini.
Kıskıvrak yakalayıp, bağladılar hepsini.
O zaman o müÅŸrikler, anladı ki böylece,
Müslümanlar hazırlar savaÅŸa gün ve gece.
Kendi aralarında istişare yaparak,
Dediler ki: (Åžart oldu Muhammed’le andlaÅŸmak.)
Ve hemen Süheyl ibni Amr’ın baÅŸkanlığında,
Bir elçi heyetini gönderdiler anında.
Peygamber efendimiz, KureyÅŸ elçilerini,
Kabul edip, dinledi, arzu isteklerini.
Elçiler dediler ki: (Tutup hapsettiÄŸiniz,
Bizim o askerleri salmanızı isteriz.)
Peygamber efendimiz buyurdu ki cevaben:
(Benim eshabımı da, siz tuttunuz esasen.
Siz benim eshabımı salmazsanız eğer ki,
Ben de, o esirleri bırakmam elbette ki.)
Süheyl cevap verdi ki: (DoÄŸrudur, haklısınız.
Bize, adaletli ve insaflı davrandınız.)
Ve hazret-i Osman’la, on kadar sahabinin,
Bırakılmalarını sağladı hemen ilkin.
Ve bunun üzerine, o Sevgili Peygamber,
O esir müÅŸrikleri derhal salıverdiler.
Sonra, o elçilerle konuÅŸmalar yapıldı.
Nihayet neticede, andlaşmaya varıldı.
O gün, Müslümanlarla müÅŸrikler arasında,
AntlaÅŸma yapılması, çok mühimdi aslında.
Zira Müslümanların bir (devlet) olduÄŸunu,
Onlar da kabul etmiÅŸ, tasdikliyordu bunu.
Bu, Müslümanlar için bir zaferdi esasen.
Bunu, o müÅŸrikler de kabul etmiÅŸti zaten.
Sıra, yazılmasına gelmiÅŸti sözleÅŸmenin.
Katip, hazret-i Ali seçildi bunun için.
Peki, öyle yaz!
KureyÅŸ elçileriyle konuÅŸma yapılmıştı.
Andlaşma maddeleri, kararlaştırılmıştı.
Aliyyül Mürteza’ya emretti Fahr-i âlem.
Getirdi yazmak için o da kağıt ve kalem.
Emretti Resulullah hem Hazret-i Ali’ye:
(Andlaşmanın başına, bir Besmele yaz) diye.
Ve lakin Süheyl buna, hemen etti itiraz.
Dedi ki: (Bi ismike Allahümme diye yaz.
Zira Rahman ve Rahim, nedir, bilmiyorum ben.
Yoksa bu andlaşmayı imzalamam katiyen.)
O Server kabul edip, (Peki, olur) buyurdu.
Zira bu andlaÅŸmada faydalar umuyordu.
Buyurdu: (DediÄŸini yaz Süheyl’in ya Ali!
Zira güzel kelamdır onun dediÄŸi dahi.)
Peygamber efendimiz, hem hazret-i Ali’ye,
Sonra emir buyurdu ÅŸu ÅŸekilde yaz diye:
(Bunlar, Resulullahın, Süheyl bin Amr’la bir bir,
Üstünde anlaÅŸmaya vardığı maddelerdir.)
Tam yazacak idi ki bunu hazret-i Ali,
Süheyl, elini tutup, bir daha oldu mani.
Resulullaha dönüp, dedi: (Öyle yazmasın!
Söyle, Abdullah oÄŸlu Muhammed diye yazsın.
Zira senin, Allah’ın Resulü olduÄŸunu,
Biz kabul etmiyoruz, o nasıl yazar bunu?
Zaten kabul etseydik, gelmezdik sana karşı.
Ve yapmazdık seninle, bunca harp ve savaşı.)
Onu da kabul edip, buyurdu ki o Server:
(Vallahi siz ne kadar reddetseniz de eÄŸer,
Ben yine hiç ÅŸüphesiz, Resulullahım bizzat.
Onu öyle yazmakla, deÄŸiÅŸmez ki hakikat.)
Ve hazret-i Ali’ye buyurdu ki: (Onu sil!
Muhammed bin Abdullah diye yaz, mühim deÄŸil.)
Lakin Eshab-ı kiram, (Resulullah) lafzının,
Silinmesine karşı, hiç elde olmaksızın,
Üzülüp, hiçbirisi olmadı buna razı.
Ve hepsinin bu işe, oldu hep itirazı.
Ve her şeyi unutup, dediler: (Hayır, olmaz!
Ya Ali, sen oraya yine Resulullah yaz.
MüÅŸriklerin dediÄŸi olursa bunda eÄŸer,
Onlarla aramızı, ancak kılıç halleder.)
Peygamber efendimiz, Sahabe-i güzinin,
İşbu gayretlerine memnun oldu ve lakin,
Sükut etmelerini iÅŸaret eylediler.
Ve hazret-i Ali’ye, (Sen onu sil!) dediler.
O dedi: (Feda olsun sana canım, her şeyim.
Lakin onu silmeye varmıyor ki hiç elim.)
O zaman kendi bizzat, parmağıyla sildi ve,
Yazdırdı (Abdullah’ın oÄŸlu Muhammed) diye.
AnlaÅŸma maddeleri
Peygamber efendimiz, Süheyl ibni Amr ile,
Antlaşmaya vardılar bir kısım şartlar ile.
AntlaÅŸma, on yıl için geçerli olacaktı.
Taraflar, bu on sene, hiç savaÅŸmayacaktı.
Müslümanlar bu sene, geriye edip avdet,
Kâbe’yi, ertesi yıl edecekti ziyaret.
Umreye gelince de, üç gün kalacaklardı.
Yalnız yolcu silahı bulunduracaklardı.
Müslümanlar, Kâbe’yi ziyaret ederlerken,
Uzakta olacaktı KureyÅŸ’liler Kâbe’den.
Bir müÅŸrik, iman edip giderse Medine’ye,
İade olacaktı o, Mekke’ye geriye.
Lakin Müslümanlardan, Mekke’ye gitse biri,
O, verilmeyecekti Medine’ye hiç geri.
Bir Müslüman, Hac için Mekke’ye gittiÄŸinde,
Olacaktı o yerde, tam emniyet içinde.
Yine aynı ÅŸekilde, Medine’ye, Mekke’den,
Giden de, emniyette olacaktı tamamen.
Arab kabileleri, istediÄŸi tarafla,
Serbest olacaklardı birleşip anlaşmakta.
AntlaÅŸma maddeleri yazıldı açık açık.
Ve imzalanmasına gelmişti sıra artık.
O sırada genç biri, koÅŸarak birdenbire,
Ayaklarında zincir, geliverdi o yere.
Süheyl onu görünce, fırlayarak yerinden,
Dikenli bir dal ile, o gence vurdu birden.
Buna raÄŸmen toplayıp, o bütün gayretini,
Resul'ün huzuruna atıverdi kendini.
Dedi: (Ya Resulallah, hidayete erdim ben.
Ne olur kurtar beni bu zalimler elinden.)
Bu, müÅŸrik heyetinin temsilcisi Süheyl’in,
OÄŸlu (Ebu Cendel)di, olmuÅŸtu yeni mümin.
Babası tarafından zincire vurularak,
İşkence edilirdi, hem aç bırakılarak.
Süheyl, Resulullaha ÅŸöyle dedi hemence:
(Onu bana teslim et, antlaÅŸma gereÄŸince.)
O Server buyurdu ki Süheyl’e o aralık:
(Ama biz sulhnameyi henüz imzalamadık.)
Süheyl kabul etmeyip, dedi ki: (İyi, fakat,
Maddeler üzerinde mevcuttur mutabakat.
İade etmez isen eğer ki onu bana,
Ben de, bu sulhnamenin imza atmam altına.)
Buyurdu: (Öyle ise, benim hatırım için,
Haricinde tutuver onu bu sözleÅŸmenin.)
Yine kabul etmeyip, çeke çeke oÄŸlunu,
Götürürken, müminler aÄŸladı görüp onu.
Rica etti ise de Resulullah bir daha,
Yine bağışlamadı onu Resulullaha.
Süheyl iman ediyor
Hazret-i Ebu Cendel, gelip Resulullaha,
(Beni kurtarın!) diye başladı ağlamaya.
Lakin müÅŸrikler ile yapılan sözleÅŸmenin,
Maddelerinden biri, ÅŸöyleydi aynen metin:
(Bir müÅŸrik iman edip, sığınsa müminlere,
Teslim edilecektir tekrar Mekkelilere)
Üstelik bu Müslüman, oÄŸlu idi Süheyl’in.
O da, temsilcisiydi AntlaÅŸmada KureyÅŸ’in.
OÄŸlunu, çeke çeke geriye götürürken,
Feryat ediyordu ki: (Kurtarın beni lütfen!)
Bu içli yalvarışa, üzüldüler bi hesap.
Ağlamaya başladı Resulullah ve Eshap.
Buna, müÅŸrikler bile dayanamayıp hatta,
Dediler: (Ya Muhammed, sen üzülme bu babta.
Onu, himayemize alırız gidince biz.
İşkence çekmesine asla izin vermeyiz.)
MüÅŸrikler, bu hususta eyleyince böyle arz,
Resulullah ve Eshap, rahatladılar biraz.
Mekke fethinden sonra, Süheyl de etti iman.
Böylece o da oldu Sahabe-i kiramdan.
Velhasıl sulhnamenin imzasını takiben,
MüÅŸrikler ayrılarak, Mekke’ye döndü hemen.
Zahirde müminlerin aleyhindeymiÅŸ gibi,
Olan maddeler için, müÅŸrikler sevinçliydi.
Halbuki bu antlaÅŸma, müÅŸriklerden ziyade,
Müminlerin lehine olmuÅŸtu fevkalade.
Bu, Müslümanlar için bir zafer oluyordu.
Zira devlet olduÄŸu kabul ediliyordu.
Bu antlaÅŸma gereÄŸi, müÅŸrikler ara sıra,
Gidecek olsa idi Åžam’a, yahut Mısır’a,
Yolda, Medine’ye de uÄŸrasalar eÄŸer ki,
Sağlanmış olacaktı can ve mal emniyeti.
Böylece o müÅŸrikler, Medine’ye gelerek,
Eshabın güzel huy ve ahlakını görerek,
Hayran olup, İslam’ı içten seveceklerdi.
Ve Müslüman olmakla ÅŸerefleneceklerdi.
Velhasıl buyurdu ki eshaba Efendimiz:
(Şimdi hepiniz kalkıp, kurbanları kesiniz.)
Sonra, yine Resulün emriyle, sahabiler,
TıraÅŸ olup, ihramdan çıktılar birer birer.
Eshab, Hudeybiye’de kalmışlardı yirmi gün.
Geri dönüÅŸ yaptılar, emri ile Resulün.
Yolda Resulullaha geldi Fetih suresi.
Bu müjde haberiyle sevindiler cümlesi.
|