Ömer ibnil Hattab’ın devrinde, bir zamanlar,
Åžikayete gelmiÅŸti, İran’dan Müslümanlar.
Dinledi Ömer Faruk, onların sözlerini.
Gönderdi üstlerine, bir grup askerini.
Gidip, önce onlara, İslam’ı arz ettiler.
Kabul etmeyince de, (Cizye verin!) dediler.
Onu da reddedince, kalmadı artık vebal.
BaÅŸladı birdenbire, çok ÅŸiddetli bir kıtal.
Allah’ın yardımıyla, kazandı yine Eshap.
Çok ganimet malları, ele geçti bi-hesap.
Lakin mallar içinde, bir kutu var idi ki,
İnci ve mücevherle, dolu idi hep içi.
BaÅŸkumandan Mesleme, o kutuyu, bir ara,
Taksimden daha önce, ayırdı bir kenara.
Bu mevzuda, askerin rızasını alarak,
Gönderdi Halifeye, bir hediye olarak.
Ve ÅŸöyle emretti ki, götürecek o ere:
(Bunu, özel olarak, ver hazret-i Ömer’e.)
(BaÅŸ üstüne!) diyerek, yollara düÅŸtü o er.
EriÅŸti Medine’ye, o kutuyla beraber.
Hazret-i Ömer ise, onun geldiÄŸi saat,
Fakirlere, ziyafet verirdi kendi bizzat.
Bekledi bir kenarda, yemek bitti nihayet.
Halife onu görüp, evine etti davet.
Asker, Halife ile girince içeriye,
Rastlamadı minderle, kilimden başka şeye.
O minderde oturttu Halife gelen eri.
Kilimin üzerine oturdu kendileri.
Geldi sonra bir sofra, mütevazı idi pek.
Vardı yemek olarak, zeytinyağı, tuz, ekmek.
Çıkarınca kutuyu cebinden sonra o er,
(O kutu nedir?) diye, sordu hazret-i Ömer.
Dedi ki: (Başkumandan, razı edip erleri,
Ayırdı ganimetten, iÅŸbu mücevherleri.
Sığınıp daha sonra, yüksek müsaadenize,
Ve hediye gönderdi, bunu hazretinize.)
Hazret-i Ömer Faruk, iÅŸitince bu sözü,
AÄŸlayıp, yaÅŸla doldu mübarek iki gözü.
Dedi: (Bize, İslam’ı bahÅŸetti Hak teâlâ.
Var mıdır bizim için, bir nimet bundan a’la?
Asla kabul edemem, götür bunu ver geri.
Yakmak mı istersiniz, siz bununla Ömer’i?
Zira mücahidlerin hakkıdır bu da yine.
Mesleme’ye götür de, dağıtsın askerine.
Ve ona ÅŸu hususu söyle ki benden taraf:
Adaletten, kıl kadar eylemesin inhiraf.
Gazilerin hakkını, göndermesin Ömer’e.
Yoksa o, hiç muvaffak olamaz, ona göre.) |