Ömer Faruk, halife olmuÅŸtu ki ilk daha,
İslam askerlerini, gönderdi bir cihada.
Bir ay geçmiÅŸ idi ki, o günün üzerinden,
Halife, Cuma günü, minberin üzerinden,
Bir ara, birdenbire sesini yükselterek,
Bağırdı iki kere, (Lebbeyk! Lebbeyk!) diyerek.
Devam etti ise de hutbeye yine, fakat,
Neydi bunun hikmeti, anlamadı cemaat.
O günün tarihini, kaydettiler bir yere.
Nihayet döndü ordu gazadan bir zaferle.
Kumandan, pek sevinçli anlatırken ahvali,
Halife, çok üzgün ve sinirliydi bir hayli.
Buyurdu: (Mühim deÄŸil anlattığın bu ÅŸeyler.
Asıl ÅŸunu söyle ki, nasıl boÄŸuldu o er?)
Arz etti: (Ey Halife, içyüzü ÅŸu ki iÅŸin,
O asker girdi suya, dibini ölçmek için.
Velakin yüzmesini bilmiyormuÅŸ o meÄŸer.
Bağırdı can havliyle, iki defa (Ya Ömer!)
Size, isminiz ile seslendi o mücahid.
Sonra da boÄŸularak, maalesef oldu ÅŸehid.)
Halifelik devrinde, hazret-i Ömer, yine,
Gönderdi ordusunu, kâfirler üzerine.
Hazret-i Sariye’yi, baÅŸkumandan seçerek,
Uğurladı onları, dualar eyleyerek.
Vardı İslam ordusu, muharebe yerine.
Kurdular karargahı, bir dağın eteğine.
Lakin bir Cuma günü, istirahat anında,
Pusu kurdu kâfirler, dağın öbür yanında.
Cuma vakti idi ki, Halife, tam o saat,
Hutbe okuyor idi, minberde kendi bizzat.
Hak teâlâ, gözünden kaldırdı perdesini.
Gördü o kâfirlerin, bu korkunç hiylesini.
Ve ÅŸöyle bağırdı ki, hutbenin arasında:
(Ya Sariye, düÅŸman var o dağın arkasında!)
Bir aylık mesafeden, Halifenin sesini,
İşitince Sariye, anladı gafletini.
Daha önce davranıp, saldırıya geçtiler.
Böylece kâfirleri, periÅŸan eylediler.
Ve lakin cemaati, sarmıştı ki bir merak:
Halife, niçin böyle seslendi bağırarak?
Sariye hazretleri, vakta ki döndü geri.
Anlattı Sahabeye, olan hadiseleri.
Dedi: Cuma vaktiydi, konduk dağlık bir yere.
Halifenin sesini, iÅŸittim birdenbire.
Evet bu, Halifenin sesi idi hakikat.
Diyordu: (Ya Sariye, düÅŸman var, daÄŸa dikkat!)
Dağı arkaya alıp, hücum ettik küffâra.
DüÅŸürdük biz onları, kurdukları tuzaÄŸa.
|