Resulullah, kılınca her sabah namazını,
Eshaba döndürürdü, mübarek nur yüzünü.
Onlar onu görünce, nurlanırdı kalbleri.
Hemen unuturlardı, üzüntü ve dertleri.
Yine öyle bir sabah, kılındı namaz o gün.
Eshab bekliyordu ki dönmesini Resulün,
Allah’ın Peygamberi, sahabeye dönmeden,
Hazret-i Ali ile, çıktı bir ÅŸey demeden.
Eshab anlamamıştı niçin gittiklerini.
Bir miktar beklediler, dönüp gelmelerini.
Allah’ın Peygamberi, hazret-i Ali ile,
Fatıma’ya gittiler, bir neÅŸe ve sevinçle.
Buyurdu ki: (Ya Ali, ben gireyim içeri.
Sen kapıda bekle de, girmesin başka biri.)
Zira yeni doÄŸmuÅŸtu torunları Hüseyin.
Melekler, grup grup gelirdi tebrik için.
Velakin Resulullah, mescide dönmeyince,
Bekleşen sahabeyi, merak sardı iyice.
Önce hazret-i Sıddık, sonra Ömer ve Osman,
Geldiler o haneye, cümle eshab birazdan.
Resulün izni ile, hep girdiler içeri.
Aliyyül Mürteza’yı tebrik etti her biri.
Hazret-i Ali dahi, içeri girdi hemen.
Çok sevinçli olduÄŸu, belli idi yüzünden.
Dedi: (Ya Resulallah, sabahtan, ÅŸu ana dek,
Geldiler tebrik için, dörtyüzellibin melek.)
Buyurdu: (Nasıl saydın ya Ali melekleri?)
Dedi ki: (Grup grup gelirlerdi her biri.
Konuşurdu hepsi de, ayrı bir lisan ile.
Her grup, sayısını söylerdi bana yine.)
İkinci torunları, dünyaya geldiÄŸinden,
Allah’ın Resulü de, sevinçliydi bu yüzden.
Ve o gün, Hüseyin’i alarak kucağına,
Ezan ve ikameti, okudu kulağına.
Hazret-i Hüseyin’in, çok nur vardı yüzünde.
Etraf aydınlanırdı gece yürüdüÄŸünde.
Yaya, yirmibeÅŸ defa hac yaptı Medine’den.
Her kiÅŸi binse dahi, o binmezdi katiyen.
Derdi ki: (Cömert kiÅŸi, daima izzet bulur.
Cimri ise, her zaman zelil olur, hor olur.
Biri yardım ederse, bir müminin iÅŸine,
Ve merhamet ederse, hem bir din kardeÅŸine,
Yarın mahÅŸer gününde, düÅŸse o bir darlığa,
Allah da, o kimseyi çıkarır ferahlığa.)
Bir hadis-i ÅŸerifte, Allah’ın Peygamberi,
Buyurdu: (Ben benzerim, ÅŸöyle bir aÄŸaca ki,
Fatıma, onun kökü ve Ali gövdesidir.
Hasan ve Hüseyin de, aÄŸacın meyvesidir.)
|