Resulullah, alırken en son nefeslerini,
Ve verirken Eshaba son nasihatlerini,
Fatıma hazretleri, kenarda ağlıyordu.
Gözlerinden sel gibi yaÅŸlar akıtıyordu.
O Server, çok üzülüp onun aÄŸladığına,
Çağırdı kendisini ve oturttu yanına.
Buyurdu ki: (Ey kızım, ağlama, beni dinle.
Gökte, melekler bile aÄŸlıyorlar seninle.)
Fatıma hazretleri, dinledi babasını.
AÄŸlamayı bırakıp, sildi gözü yaşını.
Sonra buyurdular ki: (Bunlar son üzüntüler.
Bundan sonra babana, olmaz baÅŸka bir keder.
Zira kurtulmaktadır bu mihnet diyarından.)
Ve hazret-i Ali’ye buyurdu ki o zaman:
(Ya Ali, zimmetimde bil ki filan kimsenin,
Åžu kadar malı vardır, sen onu ödeyesin.
Kevser havzı başında, benimle ilk olarak,
GörüÅŸecek kiÅŸi de, sen olursun muhakkak.
Sana, çok sıkıntılar gelecek benden sonra.
Lakin sabretmelisin sen o sıkıntılara.
İnsanlar, bu dünyaya meylettiÄŸinde yarın.
Ahireti tercih et, sen aksine onların.)
Üsame hazretleri giriverdi o vakit.
Ona buyurdular ki: (Haydi sen savaÅŸa git.)
Vefat etme zamanı yaklaşmıştı iyice.
En son nefeslerini veriyordu böylece.
O gün, Resulullaha geldi Cibril-i emin.
Dedi: (Selam ediyor sana Rabbil âlemin.
Buyurur ki: Habibim istiyor ise ÅŸu an,
Derhal şifa vereyim, kurtulsun hastalıktan.
Dilerse, ileteyim ahiret âlemine.
Muntazırdır melekler, şimdi Onun emrine.)
Buyurdu: (Ey Cebrail, kendisine bıraktım.
O nasıl diler ise, odur benim muradım.)
Sonra, iÅŸaret ile emredip haziruna,
Hazret-i Fatıma’yı çağırdı huzuruna.
Sinesine çekerek, bir ÅŸeyler dedi önce.
AÄŸlamaya baÅŸladı o bunu öÄŸrenince.
Az sonra, bir ÅŸey daha söyleyince o Server,
AÄŸlamayı bırakıp, gülüverdi bu sefer.
AiÅŸe validemiz, görüp onun halini,
Merak edip, hemence sordu ÅŸu sualini:
(Ya Fatıma, ÅŸaşırdım, taaccüp eyledim pek.
Olur mu bir arada hem aÄŸlamak, hem gülmek?)
Dedi ki: (Önce babam, vefat edeceÄŸini,
Söyleyince, üzülüp aÄŸlama tuttu beni.
Sonra da buyurdu ki, (Ağlama ya Fatıma!
Ehl-i beytten ilk önce, sen gelirsin yanıma.)
Bu müjdeli haberi duyunca kendisinden,
AÄŸlamayı bırakıp, gülüverdim sevinçten.)
|