Vaktiyle zengin biri, donatıp bir ziyafet,
Çok fakir bir âlimi, evine eder davet.
Âlim gelip oturur, zenginin sofrasına.
Lakin bir lokma bile alıp koymaz ağzına.
Ev sahibi üzülüp, arz eder ki: (Efendim!
Görürüm yemezsiniz, bunu ben merak ettim.)
O âlim ÅŸöyle der ki: (Evimde, ÅŸu aralar,
Birkaç zayıf ve garib ciÄŸerparelerim var.
Aç ve susuz olarak dururken onlar evde,
Nasıl yiyebilirim bunları ben bu yerde?)
Ev sahibi, bunları âlimden öÄŸrenerek,
Çocuklarına dahi gönderir hemen yemek.
Âlim, ancak o zaman gönül rahatlığıyle,
Zenginin sofrasında başlar yemek yemeye.
Kıyamet gününde de, Rabbimiz, bunun gibi,
Cennete davet eder o Sevgili Habibi.
Lakin girmez Cennete o Server-i kâinat.
Zira kalbi, deÄŸildir hiç müsterih ve rahat.
Ümmetinden günahı fazla olan kimseler,
Çünkü mahÅŸer yerinde gayet zahmettedirler.
Onları düÅŸünerek o Hüdâ’nın Habibi,
Allah’a yalvararak, arz eder ki: (Ya Rabbi!
Ya beni, onlar ile gönder Cehennemine.
Ya da sok onları da, benimle Cennetine.)
Rabbimizden bir hitab gelir ki: (Ey Habibim!
Ben, yalnız senin için Cenneti halk eyledim.
Sen o günahkârların tamamını alarak,
Girin hep Cennetime, birlikte ÅŸad olarak.)
Yine Beni İsrail zamanında bir adam,
Vardı ki, günah ile geçmiÅŸti ömrü tamam.
Uzun yıllar yaÅŸayıp, sonra da öldü birden.
İlgilenen olmadı kötü bilindiÄŸinden.
Sonradan birkaç kiÅŸi gelerek bir araya,
Cesedini götürüp, attılar bir sahraya.
Lakin Musa Nebiye hemence cenâb-ı Hak,
Vahyetti ki onunla alakalı olarak:
(Ya Musa, onu gidip güzel kefenleyiniz.
Namazını da kılıp, öylece defnediniz.)
Musa aleyhisselam, Rabbinin bu emrini,
Yaptı ve daha sonra sorunca hikmetini,
Buyurdu ki: (Ya Musa, o, halkın bildiğinden,
Daha günahkârdı da, af eyledim yine ben.
Çünkü o, bir zamanlar baktığında Tevrat’a,
Habibimin methini görmüÅŸtü o kitapta.
Kalbinde, Habibime muhabbet hasıl oldu.
O sahifeyi öpüp, sonra başına koydu.
Sevgili Habibime gösterdiÄŸi muhabbet,
Sebebiyle ben onu, ettim af ve maÄŸfiret.)
|