Hayâ sahibi idi o Server-i kainat.
Kimseyi kırmamaya ederdi fazla dikkat.
EÄŸer bir Müslümanın görseydi kusurunu,
Yüzüne söyleyip de, kırmazdı asla onu.
Onun da bulunduÄŸu mecliste, baÅŸka zaman,
Ortaya söyler idi, asla isim anmadan.
Bir hadis-i ÅŸerifte buyurdu: (Hayâ, edep,
İnsanlara hayır ve iyilik getirir hep.)
Yine bir hadisinde, o Server-i enbiya,
Åžöyle buyurdular ki: (İmandan cüz'dür hayâ.)
Eshab, Resulullahın saadethanesine,
Gelir, katılırlardı şerefli sohbetine.
Vakit ilerlese de, yine de Fahr-i cihan,
Onlara, (Kalkın gidin!) demezdi hiç bir zaman.
O, hep güler yüzlüydü Eshabına, ehline.
Sevip, yaklaştırırdı herkesi birbirine.
Sevgili Eshabını arar, ilgilenirdi.
Birini göremezse, derhal sual ederdi.
Hep iltifat ederdi yanına kim gelirse.
Kimi çok sevdiÄŸini, bilemezdi hiç kimse.
Bir ÅŸey isteyenlere, var ise veriyordu.
Yoksa, tatlı sözlerle gönlünü alıyordu.
Herkesin derdi ile, o Resul-i mücteba,
İlgilenip olurdu, onlara müÅŸfik baba.
Kimseyi ayıplamaz, ardından laf etmezdi.
Kimseyi de lüzumsuz, boÅŸ yere methetmezdi.
HoÅŸlanmadığı bir ÅŸey görürse bir kimseden,
EÄŸer günah deÄŸilse, gelirdi görmezlikten.
Nitekim bir âyette, mealen cenâb-ı Hak,
Buyurdu ki: (Onlara, davrandın hep yumuşak.
Onlara kaba ve sert davransaydın sen eğer,
Dağılırlar, yanında kalmazdı hiç kimseler.)
Bir kimse, ziyarete gelse kendilerini,
Verirdi o gelene, kendi minderlerini.
Ve oturması için, buyururdu iÅŸaret.
Olandan ikram edip, gösterirdi muhabbet.
Sevgili Eshabını çok sevip Fahr-i cihan,
Şaka bile yapardı onlarla bazı zaman.
Hatta (Ebu Hüreyre) ve (Ebu Türab) diye,
Künyeler de takardı bir kısım sahabiye.
Bütün güzel ahlakın canlı timsali olan,
Resulullah, kimseyi kırmazdı hiç bir zaman.
Hiç kimsenin sözünü kesmezdi katiyetle.
Sözü bitene kadar, dinlerdi dikkat ile.
O kimse, kendi gitmek isteyinceye kadar,
Onunla sohbetini kesmezdi yine zinhar.
|