Nasirüddin-i Mahmud, velilerden bir kiÅŸi.
Sünnet-i seniyyeye uygun idi her iÅŸi.
Küçükken, babasının aniden ölmesiyle,
Annesi ilgilendi, onun yetiÅŸmesiyle.
Nihayet Nizamüddin Evliya’yı bularak,
Onun teveccühüyle, açıldı kalbi ancak.
Onun bir teveccühü, yetti saadetine.
Zira o, tek bir nazar etmiÅŸti ki kendine.
İşte, ne oldu ise, o anda oldu esas.
Kalmadı o nazarla, hiç kalbinde kir ve pas.
Halbuki daha önce, uÄŸraşıp kırküç sene,
Nice mücahedeler eylemiÅŸti nefsine.
Lakin bulamamıştı, maksuduna tam zafer.
Zira sırf ilim ile olmazmış bu iş meğer.
Bir Allah adamının, bir şefkatli nazarı,
Silip atar kalbdeki karartı ve pasları.
Nasirüddin-i Mahmud, bir süre sonra yine,
İzinle avdet etti tekrar memleketine.
Lakin hayranlarının çokluÄŸundan olacak,
Yapamaz hale geldi dersini tam olarak.
Bir haber gönderdi ki, biriyle üstadına:
(Efendim, müsaadeniz var ise ÅŸayet bana,
İnsanlardan ayrılıp, uzleti istiyorum.
Tenhada, ibadetle uğraşayım diyorum.)
Nizameddin Evliya, buyurdu ki: (Yok izin.
İnsanlardan ayrılıp, uzlet etmemelisin.
İnsanlar arasında bulunup, hizmet etmen,
Üstündür, tenha yerde yaptığın ibadetten.
Ganimet bilmelisin, insanlara hizmeti.
Hizmet varken, büyükler reva görmez uzleti.
Zira çoÄŸu veliler ve bilcümle Nebiler,
Ömrünü, insanlara hizmette geçirdiler.
Hatta cefa, sıkıntı verseler de sana halk,
Yine de bu hizmeti, yap devamlı olarak.)
(BaÅŸ üstüne) diyerek hocasının emrine,
Vakfetti hayatını, kulların hizmetine.
Bu zat buyuruyor ki: (Vakit, büyük nimettir.
Sıhhatle geçiyorsa, bulunmaz ganimettir.
Her saati, Allah’ın zikriyle geçirmeli.
Hep İslam’a muvafık ameller iÅŸlemeli.
Her hareket ve duruÅŸ, oturup kalkmak bile,
Yapılırsa eğer ki dine uygun haliyle,
Yani kul, her iÅŸinde, Rabbimizin emrini,
DüÅŸünüp, ona göre yapmışsa amelini,
Allah’ı unutmuyor demektir her anında.
Zikir de, hatırlamak demektir esasında.
Yani kiÅŸi, İslam’a uyuyorsa her zaman,
Zikrediyor demektir Rabbini muntazaman.)
|