Ana Sayfa >  Evliya Nasihatleri > Asıl zenginlik mal ile olmaz > Evliyayı çok sevin
Yazıcı   Yazı boyutunu     

Evliyayı çok sevin

Bekir bin Abdullah-ı Müzeni hazretleri,
Gönüllere işlerdi nasihat ve sözleri.

Tabiin-i kiramdan olan bu mübarek zat,
Tesirli sözleriyle ederdi çok nasihat.

Haram ve şüpheliden sakınırdı pek fazla.
Emr-i maruf yapardı insanlara ihlasla.

Derdi ki: (Ey insanlar, yapsanız da çok günah,
Hemen tövbe edin ki, affeder çünkü Allah.

Hak teâlâ, Kur'anda buyurur ki: (Ey insan!
Semayı doldursa da yaptığın günah, isyan,

Tövbe edip, imanla gelirsen bana şayet,
Yaparım ben de sana, yer dolusu mağfiret.)

Yine buyuruyor ki Müzeni hazretleri:
(Sevmeye gayret edin Hak dostu velileri.

İyi amellerimin arasında, ben bu gün,
O zatlara sevgimi, görüyorum en üstün.)

Yine o buyurdu ki: (Mütevazı olunuz.
Halk içinde, daha çok kıymetli olursunuz.)

Arafat'da, vakfe'ye durmuştu bu zat yine.
Şöyle düşünüyordu o an kendi kendine:

Şu hüccacın içinde olmasaydım eğer ben,
Hak teâlâ, onları bağışlardı tamamen.

Buyurdu: (Bir kimseyi görürseniz ki eğer,
İnsanların aybını, herkese verir haber.

Yani gıybet ediyor, yapıyorsa nemmamlık,
Cehennem ateşine hazırlansın o artık.)

Zamanın hükümdarı, çok severdi bu zatı.
Bir gün teklif etti ki, ülkeye olsun kadı.

Lakin o, kadılığı kabul eylemeyince,
Hükümdar, olsun diye ısrar etti bir nice.

O zaman, hükümdara arz etti ki o artık:
(Yemin ediyorum ki, ben yapamam kadılık.

Bu sözüm doğru ise, durumu eyledim arz.
Yalansa, yalancıdan, zaten kadı olamaz.)

Buyurdu: (Ey insanlar, din, öğüt nasihattır.
Hem emr-i maruf yapmak, çok kıymetli taattır.)

Bir Cuma namazında, çok fazlaydı cemaat.
O dahi ediyordu, halka vâz-ü nasihat.

Buyurdu: Şimdi bana sorsalar ki: (Ey Bekir!
Şu insanlar içinde, iyileri kimlerdir?)

Derim: (Emr-i maruf ve nehy-i anil münkeri,
En iyi yapanlardır, en çok kıymetlileri.)

Yani İslamiyet’i öğrenip kendi önce,
Başkalarına dahi öğretendir güzelce.

Çünkü bütün yapılan nafile ibadetler,
Bunların sevapları toplansa hepsi eğer,

Allah için gazanın sevabının yanında,
Bir damla kadar bile değildir esasında.

Yine, Allah yolunda gazada çarpışmanın,
Allah için harp edip, hatta şehid olmanın,

Ecri de, emr-i maruf sevabına nisbetle,
Bir deryanın yanında, değildir damla bile.)



Ümit kesilmez

Bekir bin Abdullah-ı Müzeni hazretleri,
Tabiinin en meşhur âlimlerinden biri.

Derdi ki: (Çok geniştir Hakk’ın rahmet denizi.
Kesmeyin hiç bir zaman Ondan ümidinizi.

Ve lakin mekrinden de olmayın ki hiç emin,
Zira azabı dahi şedittir Rabbimizin.

Her kişi, Cehennemi yakın bilsin kendine.
Ve lakin ümidini kesmesin Ondan yine.

Zira azaplarından, geniştir affı daha.
Çok günahkâr olsan da, tövbe et, dön Allah'a.

Yarın mahşer gününde, hesaplar görülünce,
Herkes layık olduğu yere götürülünce,

O zaman, meleklere emreder ki Rabbimiz:
(Ateşten, iki kişi çıkarıp getiriniz!)

Melekler, iki kişi çıkarıp getirirler.
(Yeriniz nasıl?) diye, Rabbimiz sual eder.

Derler ki: (Ya ilahi, çok müşkildir halimiz.
Yerimizden daha zor bir yer yok zannederiz.)

Hak teâlâ buyurur: (Zulmetmedim ben size.
Kendi kazancınızdır, dönünüz yerinize!)

Onlardan bir tanesi, alır almaz bu emri,
Koşarak gider hemen, bakmadan dönüp geri.

Öbürüyse, isteksiz gider pek üzülerek.
Ve sık sık dönüp bakar, bir şey ümid ederek.

Çağırır Hak teâlâ onları tekrar yine.
Ne için koştuğunu, sorar birincisine.

O der ki: (Ben dünyada, dinlemedim emrini.
Bu yüzden çekiyorum Cehennem elemini.

Tekrar aynı hataya düşmeyeyim diyordum.
Onun için yerime, koşarak gidiyordum.)

Hak teâlâ bu sefer, sorar öbür kişiye.
(Sen, niçin ikide bir bakıyordun geriye?)

O der ki: (Sen her şeyi bilirsin ya ilahi!
Bu husustaki zannım, şöyleydi benim dahi.

Bilirdim ki, ateşten çıkarınca kulunu,
Cehennem ateşine sokmazsın artık onu.)

Buyurur: (Cehenneme girme artık öyleyse.
Zannettikleri gibi bulur beni her kimse.

Madem benim hakkımda, böyledir zannın senin.
Haydi, arkadaşınla gidin Cennete girin.)


Derdi ki: Yükselmenin sebebi tevazudur.
Kul tevazu ettikçe, daha çok rağbet bulur.

Bir yaşlı kimse ile karşılaşırsan şayet,
De ki: (O, hayırlı ve iyidir benden elbet.

Zira o, daha fazla ömür sürdü ki benden,
İbadetleri dahi, fazladır benimkinden.)

Eğer karşılaşırsan senden küçük biriyle,
De ki: (O, hayırlıdır benden ziyadesiyle.

Zira o, bana göre az yaşadı dünyada.
Bu yüzden, benimkinden pek azdır günahı da.)


Hasetçinin akıbeti

Bir hükümdar vardı ki bu velinin devrinde,
İyi ahlak sahibi veziri vardı bir de.

Saf kalpli olduğundan, onu çok seviyordu.
O da, bu hükümdara sık sık şöyle diyordu:

(İyilik edenlere, iyi davran sen yine.
Kötünün kötü işi, kâfi gelir kendine.)

Bir de kıskanç vardı ki, onu çekemiyordu.
Bu veziri, kıymetten düşürmek istiyordu.

O, bir gün hükümdara dedi ki: (Filan vezir,
Sizin aleyhinizde sözler söylemektedir.

Diyor ki: Hükümdarın ağzı fena kokuyor.
Yanına yaklaşınca, bana çok dokunuyor.

Eğer inanmazsanız, çağırın akşam onu.
Dikkat edin, eliyle tutacaktır burnunu.)

Hükümdarın yanından çıkar çıkmaz bu kişi,
O vezirin yanına gitmek oldu ilk işi.

Dedi ki: (Ey vezirim, bu öğlen yemeğine,
Teşrif eder misiniz bu fakirin evine?)

Lakin o, yemeklere koydurdu bol sarmısak.
O da, yedi onlardan, gaflette bulunarak.

Lakin akşam gidince, sultanın huzuruna,
Mecburen bir elini tutuverdi ağzına.

Zira ağzı, çok fena sarmısak kokuyordu.
Hükümdarı rahatsız etmek istemiyordu.

Lakin aldanmış idi, sultan o hasetçiye.
Düşündü: Onun sözü doğruymuş meğer diye.

Çok kızıp, bir valiye yazdı bir mektubunu.
Ona verip, dedi ki: (Valiye götür bunu.)

Lakin ne yazdığını, vezir hiç bilmiyordu.
Halbuki sultan ona, şöyle emrediyordu:

(Geleni boğazlayıp, derisini yüzesin.
İçine ot doldurup ve bana gönderesin!)

Vezir o mektup ile giderken o valiye,
Rastladı birden bire o hasetçi kişiye.

Hasetçi zannetti ki: Taltif mektubudur bu.
Dedi: (Ben götüreyim, istersen o mektubu.)

O adamı kırmayıp, gönlü hoş olsun diye,
(Peki) deyip, mektubu verdi o hasetçiye.

Vali, alıp okudu sultanın mektubunu.
Derhal adamlarına emretti: (Tutun şunu!)

Öldürüp, derisini yüzdürdü bir an önce.
Ot doldurdu içini bu emir gereğince.

Ertesi gün, veziri sağ görünce hükümdar,
Şaşırıp, huzuruna çağırdı onu tekrar.

Dedi: (Benim hakkımda, duydum dedi-kodunu.
Herkese söylermişsin ağzımın koktuğunu.)

Vezir (Hayır) deyince, sordu ki: (Madem öyle,
O gün, niçin burnunu tutmuş idin elinle?)

Dedi ki: (Sarmısaklı yemiştim öğleyin hep.
Ağzımı, elim ile tutmuştum bundan sebep.)

Sultan dedi: (Ey vezir, haklıymışsın sen yine.
Kötünün kötü işi, kâfi gelir kendine.)
 
Geridön
 
 
Klavye
 
Ana sayfam yap Sık kullanılanlara ekle
Güncelleme Tarihi
28.03.2024
Sitemizdeki bilgiler, bütün insanların istifadesi için hazırlanmıştır. Orjinaline sadık kalmak şartıyla, izin almaya
gerek kalmadan, herkes istediği gibi alıp istifade edebilir.

Hosted by İhlas Net
Ziyaretçi Sayısı