EÅŸkiyalık yapardı gençlik senelerinde.
Lakin ibadetini, terk etmezdi yine de.
Kendisi reis olup, vardı çok adamları.
O, çadırda oturur, sevk ederdi onları.
Bir gün, büyük bir kervan geliyordu ilerden.
Fark etti adamları, kafileyi o yerden.
Hazırlığa geçtiler yolunu kesmek için.
Lakin çok malı vardı kervanda bir kiÅŸinin.
Getirirdi yanında çok altın, hayli eÅŸya.
O dahi fark etti ki, pusu kurmuş eşkıya.
DüÅŸündü ki: Elimden gitse de bu eÅŸyalar,
Bari altınlarımı almasın eşkıyalar.
Altınlarını alıp, erken indi deveden.
Onları saklayacak, bir yer aradı hemen.
Az ilerde, bir çadır görüp, girdi içeri.
Baktı, namaz kılıyor içerde gençten biri.
Bitirinceye kadar, yanında bekledi az.
Sonra selam vererek, derdini eyledi arz.
Dedi: (Benim yanımda, çok miktar altınım var.
Lakin kafilemizi soyacak eşkıyalar.
Bari şu altınlarım elde kalsın diyorum.
Åžöyle, emin bir yere saklamak istiyorum.)
O adam, altınlara dönüp bakmadı bile.
Dedi: (Bırak onları, şuraya elin ile.)
O da koydu onları, çadırın kenarına.
Çıkarak geldi tekrar, kafilenin yanına.
Gördü ki, kafilede ne kadar mal ve eÅŸya,
Var ise, tamamını gasb ediyor eşkıya.
Soyguncular, kervanı tamamiyle soyarak,
Ayrıldılar oradan, pek sevinçli olarak.
O kimse düÅŸündü ki: Bari o altınları,
Alıp da, terk edeyim acele buraları.
Gelip bu fikir ile, çadıra girdi o zat.
MüthiÅŸ bir manzarayla karşılaÅŸtı o fakat.
Zira baktı, içerde, toplanmış eÅŸkıyalar.
O adamın önünde, yığılmış cümle mallar.
Daha önce gördüÄŸü namaz kılan genç ise,
Cümle haramilerin reisiymiÅŸ meÄŸerse.
Fudayl, zengin adama ÅŸöyle baktı o zaman.
Dedi: (Altınlarını, gel aynen, al oradan!)
Bu cevabı alınca, şaşırdı zengin kişi.
Onları aldı ama, anlamadı bu işi.
Adamları dedi ki: (Sen ne yaptın ey Fudayl?
Biz topladık, sen ise dağıtırsın, ne bu hal?)
Dedi: (Madem o kiÅŸi, bana etmiÅŸ hüsn-ü zan,
Ben onun bu zannını, doÄŸru çıkardım ÅŸu an.
Ben de, cenâb-ı Hakk’a hüsn-ü zan ediyorum.
Ola ki, O da beni utandırmaz diyorum.
Benim bu zannımı da, doÄŸrular Hak teâlâ.
Bu iÅŸlerden kurtarıp, çıkarır doÄŸru yola.)
|