Hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anh” devrinde, çok memleket fethedilmiÅŸ, sayısız ganimetler alınmıştı.
Ama hazret-i Ömer’in yaÅŸayışı hiç deÄŸiÅŸmemiÅŸti.
Eskisi gibi arpa ekmeği yer, yamalı elbise giyerdi.
Peygamber efendimize zevce olmakla ÅŸereflenen kızı hazret-i Hafsa validemiz “radıyallahü teâlâ anha”, o haÅŸmetli günlerde babasını ziyarete geldi bir gün.
Ancak babasının hırkası dikkatini çekmiÅŸti.
Hayret ve şaşkınlıkla baktı babasına:
- Babacığım!
- Buyur kızım.
- Hırkanız babacığım.
- Ne varmış hırkamda?
- Çok eski, üstelik yamadan görünmüyor.
- Olsun kızım. Ne var bunda?
- Ama babacığım!
Halife hazretleri, sevgiyle baktı ona:
- Bak kızım. Efendimiz aleyhisselam, vefatına yakın çağırdı bir gün beni. Gidip oturdum huzurunda.
Bana bakıp;
- Ya Ömer! MahÅŸerde benim yanımda olmak ister misin? diye sordu.
- Çok isterim ya Resulallah, dedim.
- Öyleyse ÅŸu yaÅŸayışını hiç deÄŸiÅŸtirme, buyurdu.
Bunu anlatıp, döndü kızına:
- Åžimdi söyle bana kızım. Resulullahın bana vasiyeti böyleyken, deÄŸiÅŸtirebilir miyim o eski yaÅŸayışımı?
Hazret-i Hafsa, mahcuptu.
Sessizce mırıldandı:
- Haklısınız babacığım. Özür dilerim.
Hırkanız çok eskimiÅŸ
Yine bir gün Hazret-i Ömer’in sırtında, hurma lifinden, üzerinde on yaması olan bir hırka vardı. Eshab bunu fark ettiyse de bir ÅŸey söylemeye çekindiler.
Ama biri cesarete gelip;
- Ya Emir-el müminin! İzninizle bir ÅŸey arz etmek istiyorum, dedi.
İzin verdi:
- Buyur kardeÅŸim, söyle.
- Hırkanız çok eskimiÅŸ. Hani diyorum ki, bunu çıkarıp, ÅŸöyle devlet baÅŸkanına yakışan yeni bir hırka alsanız.
Halife hazretleri çok üzüldü bu sözden.
Huzuru kaçtı.
Hatta celallendi.
Dönüp sordu o sahabiye:
- Cenâb-ı Hak bize İslam’ı nasip etmedi mi?
- Etti elhamdülillah.
- İslam’dan daha büyük bir nimet var mı bugün?
- Yok elbette.
- Peki söyle bana, bu büyük nimet yanında, eski hırka giymemizin var mı bir kıymeti?
O sahabi mahcup olmuÅŸtu.
Başını yere indirip;
- Çok haklısınız, özür dilerim, dedi.
|