Ahmet Hilmi Efendi “rahmetullahi aleyh”, Ankara’da doÄŸup İzmit’te vefat etti.
Kabr-i şerifi oradadır.
İki arkadaÅŸ bu zatı ziyaret için yola çıktılar bir gün.
Ancak birinin niyeti bozuktu.
Güya imtihan edecekti bu büyük Veliyi.
Arkadaşına dönüp;
- Gör bak, ona öyle sualler soracağım ki, cevap veremeyecek, dedi.
Arkadaşı ikâz etti onu:
- Sakın ha, öyle ÅŸey yapma!
- NedenmiÅŸ o?
- Onlar Allah adamıdır. İmtihan etmek kimin haddine.
O, aldırmadı yine.
Nihayet vardılar dergaha.
Büyük Veli, birine iltifat ederken, bunun yüzüne bile bakmadı.
Bir miktar oturup izin istediler.
Çıkınca, sordu arkadaşı buna:
- Hani sen, zor sualler sorup mahcup edecektin o zatı. Ne oldu?
Cevap verdi arkadaşı:
- Bir de soruyorsun. Görmedin mi olanları?
- Hayrola, neyi görecektim?
- Aslanları.
- Aslan mı? Ne aslanı, sen rüya gördün galiba.
- Hayır, rüya deÄŸil, vallahi doÄŸru. Ağızlarını açmış, hiddetle bana bakıyorlardı. Saldıracaklardı nerdeyse.
- Ya, ben demiÅŸtim deÄŸil mi?
- Evet, sen haklıymışsın.
Bu, iyi ders olmuÅŸtu ona.
Ölüm ani gelir
Bu büyük zat, bir fıkıh kitabı hazırlıyordu.
Bir gece yarısı tıklattı oğlunun yatak odasını.
Çocuk uyanıp gözlerini ovuÅŸturdu:
“Hayırdır inÅŸallah! Bu saatte kim ola ki? Ya annem hastalandı, ya babam” diye düÅŸündü.
Korkuyla açtı kapıyı.
Bir elinde kağıtla, babasını gördü eÅŸikte.
Kağıtta bir satır yazı vardı.
Sordu merakla:
- Babacığım! Hayırdır inşallah.
- Yok bir şey evladım, korkma, buyurdu.
Ve elindeki kağıdı uzattı ona:
- Oğlum, şu yazıyı kitabın şu sayfasına ilave ettir, olur mu?
- Peki babacığım, baÅŸ üstüne!
Ama çok merak etmiÅŸti.
Neden gecenin bir vakti vermiÅŸti bunu?
Sabah veremez miydi?
O sormadan babası giderdi merakını:
- OÄŸlum, o kağıdı sana sabah da verebilirdim. Ama ömrüm var mıydı? Ecel ani gelir biliyorsun. Belki sabaha çıkamazdım. O ilavenin de yapılması lazımdı. Ölürsem yapılamaz, bunun da vebali olurdu. Onun için gece vakti seni rahatsız ettim, kusura bakma.
|