Ahmet Kuddusi Efendi "rahmetullahi aleyh", NiÄŸde’nin Bor kazasında yaÅŸadı.
Ve orada vefat etti.
Bu zatın bir komşusu vardı ki, ateşe tapardı zavallı.
Büyük Veli, ona İslamiyet’i teklif etmek istiyorsa da, müsait bir zamanını bekliyordu.
Nihayet bir gece hırsız girdi adamın evine.
Ne var ne yok götürdü bütün malını.
İşte bunu fırsat bilip ziyaretine gitti hemen.
Adam, güler yüzle ve hürmetle karşıladı bu Allah dostunu.
- Buyurun efendim, hoÅŸ geldiniz! dedi.
İltifat edip içeri aldı.
Hayret! Hiç üzüntülü bir hâl yoktu adamda.
Üstelik neÅŸeliydi.
Hemen mükellef bir sofra getirip koydu önüne:
- Buyurun efendim, birlikte yiyelim.
- TeÅŸekkür ederim. UÄŸradığınız musibeti duydum da, bir geçmiÅŸ olsun demeye gelmiÅŸtim, siz buyurun.
Adam gayet sakindi:
- Evet, öyle bir ÅŸey oldu. Ama mühim deÄŸil. Bu gibi ÅŸeyler musibet gözükse de, nimettir aslında.
- Nimet mi dediniz?
- Evet. Ben üç ÅŸeye ÅŸükrediyorum yine de.
- NeymiÅŸ onlar? ÖÄŸrenebilir miyim?
- Birincisi, baÅŸkası benim malımı aldı. Çok ÅŸükür ben baÅŸkasının malını almadım.
- İkincisi nedir?
- Malım gitti. Ama hamd olsun canıma bir şey olmadı.
- Ya üçüncüsü?
- Dünyalığımı götürdüler. Åžükürler olsun ki dinim bende kaldı.
Ahmet Kuddusi hazretleri;
- “Çok güzel” dedi içinden, “Bu sözden iman kokusu geliyor”.
Ona dönüp sordu:
- Peki, bir şeyi merak ettim. Neden ateşe tapıyorsun?
- Şimdi ona tapıyorum ki, yarın yakmasın beni Cehennemde.
- Yanılıyorsun. “AteÅŸ”, bilgisiz, ÅŸuursuz bir mahluktur. İçine atılanları ayırt edecek kabiliyet yoktur onda. Bilemez kendine tapanla tapmayanı.
Ve ilave etti:
- İstersen deneyelim. Sen, yıllarca ona tapıyorsun. Bense hiç tapmadım. Gel, ikimiz de ÅŸu ateÅŸe sokalım elimizi. Bakalım sana iltimas edecek mi?
AteÅŸperest;
- Olur, dedi. Haydi sokalım.
Önce büyük Veli soktu elini ateÅŸe. Az bekletip sonra çekti. Allah’ın izniyle eli hiç yanmamıştı.
Sonra döndü ateÅŸpereste:
- Haydi, sıra sende.
Adam, büyük bir güvenle uzattı ateÅŸe elini.
Fakat o da ne!
Uzatmasıyla çekmesi bir oldu.
Sokmak değil, yaklaştıramadı bile.
O anda döndü kalbi.
Hidayet nurlarıyla aydınlandı yüzü.
Hakikati anlamıştı artık.
Ve “Kelime-i ÅŸehadet”i getirdi oracıkta.
|