Ana Sayfa >  1001 Güzel Menkîbe > Ruhunuzuna acıyın, ona da gıdasını verin > Ehad Allah
Yazıcı   Yazı boyutunu     

Ehad Allah

Mekke’de, herkesin uykuda olduÄŸu bir saatte, bir gölge duvar diplerine sine sine ilerliyordu.

Uzunca boylu olduğu anlaşılan bu tedirgin karaltı, etrafı iyice dinledi.
Bir tehlike bulunmadığına emin olunca, önünde durduÄŸu evin kapısını hafifçe tıklatıp, usulca seslendi:
- Bilal!

Cevap gelmeyince biraz daha hızlı vurup, az daha yükseltti sesini:
- Bilal! Bilal!

Bilal, uykulu bir sesle sordu içerden:
- Kim o?
- Benim, Ebu Bekir.

Bilal kapıyı aralarken;
- Hayırdır dedi, Gecenin bu saatinde.

Hazret-i Ebu Bekir “radıyallahü teâlâ anh” sessizce içeri süzülürken;
- Hayırlı bir iş, dedi. Seni davete geldim.

Bilal meraklandı:
- Ne daveti bu?
- İslam’a davet. Seni İslam dinine davet için geldim.

- İslam dini mi? Bu da ne demek ya Eba Bekir? Hem yarın olmaz mıydı?
- Hayır Bilal, olmazdı.

- Neden?
- Bu, gizli çünkü. Efendinin bilmemesi lazım.

Ve başladı anlatmaya:
- Bak Bilal, eski Peygamberlere gelen Cebrail ismindeki melek, aramızdan birine vahiy getirmiÅŸ bulunuyor. Yani yeni bir din ve Peygamber var bugün. Ben o Peygambere iman ettim. Senin de iman etmeni istiyorum.

Ve ÅŸöyle devam etti:
- DüÅŸün bir kere. Åžu putlardan hiç ilah olur mu? Sonra ÅŸu kız çocuklarının durumu. Neden utanma sebebi olsun? Neden diri diri topraÄŸa gömülsünler?

Bilal başını salladı:
- Doğru, ama bu bahsettiğin Peygamber kimdir? Ben tanıyor muyum?
- Elbette, Muhammed bin Abdullah “sallallahü aleyhi ve sellem”.

Bilal’in siyah yüzüne, tatlı bir aydınlık yayıldı o anda.

Müslüman olmak istiyorum

Hazret-i Ebu Bekir “radıyallahü teâlâ anh” devam etti:
- Bak kardeÅŸim, zencisin diye seni aÅŸağı tutuyor, köle olarak kullanıyorlar. Halbuki bu dinde kimsenin kimseye üstünlüÄŸü yok. Üstünlük iman ve ihlasta. Parada deÄŸil.

Bilal yere bakıp, düÅŸündü kendi kendine:
“Evet, hakikaten Muhammed-ül emin yüksek ahlaklı bir insan. Ebu Bekir yine öyle. Bu ikisinden daha dürüst, daha doÄŸru sözlü biri yok ÅŸu cemiyette”.

Bakışlarını yerden kaldırdı:
- Ben de Müslüman olmak istiyorum.

Ve “Kelime-i ÅŸehadet” yankılandı odada.
Siyah yüzü, nur gibi parlıyordu sevinçten
“radıyallahü teâlâ anh”.

Bülbülleri imrendirirdi

Hazret-i Bilal, çok mert ve dürüst bir köle idi.
Becerikliydi sonra.
Ticaret iÅŸlerini iyi bilirdi.

Bunlar bir yana, bir sesi vardı ki, bülbüller imrenirdi ona.
Efendisi Ümeyye, ticaret kervanlarına onu yollardı hep.

Niye?
Sesi için tabii.

Develer yorgun ve bitab düÅŸtüklerinde, onun söylediÄŸi yanık ve içli naÄŸmelerle canlanır, adeta koÅŸmaya baÅŸlarlardı yollarda.

Adamın oniki kölesi vardı.
Ama Bilal başkaydı.

Ona güvenir, mühim iÅŸlerini ona yaptırırdı.
Bunun için de çok seviyordu kendisini.

Ancak bu sevgi, beklenmedik bir haberle müthiÅŸ bir nefrete dönüÅŸtü birden.
Neydi o haber?

Bilal Müslüman olmuÅŸ!

Buna önce inanmadı.
Gerçek olduÄŸunu anlayınca, merhametsiz bir zalim kesildi ona karşı.

Kölesiydi çünkü.
Kölesiydi ya, istediÄŸini yapabilirdi.
Döverdi. Öldürürdü. Kime ne?

O zamanki zihniyet böyleydi.
Bir süre eziyetten sonra tehdit etti:
- Haydi, Muhammedi inkâr et!

Cevabı tek kelimeydi Bilal’in:
- Ehad Allah!
Yani “Allah bir!”

Yeniden dayak.
Tekrar iÅŸkence.

Bir aÄŸaca baÄŸlanmış olarak dövülen bu mazlum insanın patlak dudaklarından kanlar süzülürdü aÅŸağıya.

Zalimin hıncı dinmek bilmiyordu.
Çıldıracaktı neredeyse.
“Nasıl olur?” diyordu. “Benim kölem olsun da, bana sormadan Müslüman olsun”.

Onu, güneÅŸte kızmış kayaların üzerine çıplak olarak yatırıp, teklifini tekrarladı:
- Dön diyorum dininden!

Cevap deÄŸiÅŸmiyordu:
- Ehad Allah! Ehad Allah!

Ümeyye kudurdu.
Cayır cayır yanan kaya üzerine yatırdığı Bilal’in üstüne, baÅŸka kızgın kayalar yığdı.

Bağırıyordu bir yandan da:
- Haydi, dön dininden!

Cevap aynı:
- Allah bir!

Altta kor gibi kızgın taş.
Üstte kızgın kayalar.

Arasında bir garip mümin.
Kimsesiz ve köle.

“Ölürüm de dinimden dönmem!”
diyen bir üstün insan.

Ümeyye delirmek üzereydi.
Emretti adamlarına:
- Kum yığın üstüne!

Sıcak kum, kızgın zeytinyağı gibi döküldü vücuduna.
Hareket şansı da yoktu artık.

Çünkü baÄŸlıydı eli ayağı.
Nefesini bile zor alıyordu.

Tam bir ölüm-kalım mücadelesi yani.
Günler böyle geçti.

Kaldı ki dakikası yıl gibi geliyordu ona.
Geçmek bilmezdi saniyeler.

İslam’dan dönsün diye

Ümeyye kâfiri, Müslüman olduÄŸunu öÄŸrendiÄŸi kölesi Bilal’e “radıyallahü teâlâ anh”, akıl almaz iÅŸkenceler yaptı günlerce.

Neden?
İslam’dan dönsün diye.

Peki maksadına ulaşabildi mi?
Hayır.

Günlerce deÄŸil, binlerce sene uÄŸraÅŸsa da ulaÅŸamayacaktı maksadına.
Yaptıkları kâr etmeyince, ayağına ip takıp, çıplak vücudunu çalılıklarda sürüttü ki, sivri çalı dikenleri yırttı bütün derilerini.

Kanlar içinde kalıp, acıdan bayıldı.
Ama o zalimde en küçük bir vicdan sızısı yoktu yine.

Bir gün, yine ateÅŸ gibi taÅŸların üzerine yatırıp, uzun süre kırbaçladı.
Bir yandan da bağırıyordu:
- Dön diyorum! Dininden dön!

Cevap iki kelimeydi:
- Allah bir!

Bu defa üç beÅŸ kiÅŸinin zor kaldırabileceÄŸi bir kayayı getirip, göÄŸsüne koydular.

Öldürücü sıcak,
GöÄŸsündeki müthiÅŸ ağırlık.
Ve vücudunda açılan yaralar.

Ayrıca açlık ve susuzluk.
Takati tükenip bayılıverdi.
MüÅŸrikler, “Öldü!” diye terk edip gittiler.

Bilal “radıyallahü teâlâ anh” gözlerini açtığında, üstündeki taşın gaibten atıldığını, güneÅŸin de bir kara bulutun ardına gizlenmiÅŸ olduÄŸunu görüp, ÅŸükürle mırıldandı:
“Allah’ım, senden gelen her ÅŸey güzeldir.”

İşte iman bu.

Günlerce çekilen dayanılmaz iÅŸkenceler neticesinde mecal diye bir ÅŸey kalmadı hazret-i Bilal’de.

Tükendi, bitti.
Ama iÅŸkenceler bitmedi.

O zalim, bir deve yularını iki kat yapıp, garibin boynuna geçirdi bir gün.
İpin ucunu da çocukların eline verip, Mekke sokaklarında dolaÅŸtırdı.

Görenler soruyordu:
- Ne olmuÅŸ buna?
- Hiç, Müslüman olmuÅŸ da, efendisi ceza veriyor.

- Ha öyle mi? der, ve devam ederlerdi yollarına.
Hiç ÅŸaşırmak, yadırgamak olmazdı.

Bir gün, Ümeyye, Ebu Cehil ve diÄŸerleri, uzun süre iÅŸkence ettikten sonra hiddetle bağırdılar:
- Sana son ikâzımız. Ya İslam’dan dönersin, ya da seni öldüreceÄŸiz!

Hazret-i Bilal “radıyallahü teâlâ anh”, emsalsiz bir tevekkülle o deÄŸiÅŸmez cevabını verdi:
- Allah bir!

İşte tam o sırada Allah’ın Resulü “sallallahü aleyhi ve sellem” oradan geçerken onu bu azapta, hem de Allah ismini söylerken gördü ve;
- (Allah demen, seni kurtarır!) buyurdular.

Sen kurtarırsın

Resulullah efendimiz aleyhisselam evlerine gittiler.
Çok üzülmüÅŸlerdi.

Az sonra hazret-i Ebu Bekir “radıyallahü teâlâ anh” geldi huzura.
Ona, Bilal’in iÅŸkence çektiÄŸini anlatıp;
- (Ya Eba Bekir, Bilali kâfir elinden, sen kurtarırsın) buyurdular.

Zira Hazret-i Ebu Bekir daima kâfirlerin arasında yürür, Müslüman esir varsa, hesapsız para verip, satın alırdı.

Aldığı gibi, Hak teâlâ yoluna ve Habib-i Ekrem aÅŸkına azat ederdi.

Hazret-i Ebu Bekir durabilir miydi artık.
Ne yapıp etmeli, Efendimiz aleyhisselamı sevindirmeliydi.

İzin alıp, koştu hadise mahalline.
Evet, manzara dayanılır gibi değildi.
İçi sızladı büyük sahabinin.

O insafsız Ümeyye’ye yanaÅŸtı:
- Niçin eziyet ediyorsun bu zavallıya?
- Kölem deÄŸil mi? İstediÄŸimi yaparım.

- İşkence etmekle ne geçiyor eline? İstersen onu bana sat.
- Satmak mı? Hayır satmam.

- Ne istersen vereyim.
- Ağırlığınca akça da versen yine satmam. Fakat senin kölen Amir ile onu deÄŸiÅŸebilirim.

Hazret-i Ebu Bekir sevindi:
- Tamam. Amiri sana veriyorum. Hem de bütün malıyla.

Anlaştılar.
Hazret-i Ebu Bekir koÅŸup çıkardı Bilal’i o taÅŸların arasından.

BaÄŸlarını çözdü.
Koluna girip hane-i saadete doÄŸru yürüdüler
“radıyallahü teâlâ anhüma”.

Hazret-i Ebu Bekir’in sevinçten içi içine sığmıyordu.

Kâfirler mi?
Onlar da sevinçliydi.
“Ebu Bekir’i aldattık” diyorlardı.

Çünkü Amir, hem çok zengin, hem de ticaret iÅŸlerini çok iyi bilirdi.

İki sahabi, el ele tutuÅŸmuÅŸ halde vardılar Efendimiz aleyhisselamın huzuruna. Peygamber efendimiz çok sevindiler.

Hazret-i Ebu Bekir daha da sevinçliydi.

Neden?
Çünkü Efendimiz aleyhisselam sevinmiÅŸti.
- Ya Resulallah! Bilal’i Allah için azat ettim, dedi.

Buna daha çok sevindi Efendimiz aleyhisselam.
Onu sevindirmek karşılıksız kalır mı?

Az sonra vahiy geldi.
“Hazret-i Ebu Bekir’in Cehennemden azat olduÄŸu” bildiriliyordu gelen âyette.

Hazret-i Bilal “radıyallahü teâlâ anh”, hürriyetine kavuÅŸunca Resulullah efendimiz aleyhisselamın müezzini oldu.

Artık o, günde beÅŸ defa ezan okuyordu.
Hem öyle ezan ki, dinleyenlerin kalbini nurla doldururdu, gözlerini yaÅŸla.
 
Geridön
 
 
Klavye
 
Güncelleme Tarihi
16.12.2025
Sitemizdeki bilgiler, bütün insanların istifadesi için hazırlanmıştır. Orjinaline sadık kalmak şartıyla, izin almaya
gerek kalmadan, herkes istediği gibi alıp istifade edebilir.

Hosted by İhlas Net
Ziyaretçi Sayısı