Ana Sayfa >  1001 Güzel Menkîbe > Emaneti neden bize ulaştırmadınız > Ceylan konuşuyor
Yazıcı   Yazı boyutunu     

Ceylan konuşuyor

Hamza “radıyallahü anh” henüz iman etmeden de Kureyş içinde hatırı sayılır, namlı biriydi.

Mesleği mi?
Aslan avcılığı.

Müşriklerin Safa tepesinde Peygamber efendimiz aleyhisselamı hırpaladığı gün, o, çölde, av peşindeydi.

Bir ceylanı ustalıkla kovalayıp, sonunda sıkıştırdı bir köşeye.
Hayvan, nefes nefese durdu ve dikti gözlerini gözlerine.
Fakat o da ne?

Hayvan konuşuyordu:
- Ey Hamza! Benimle uğraşacağına, git o adamlarla uğraş! dedi. Müşrikler, yeğenini öldürmek istiyor. Bana çevirdiğin o oku, onlara atsan daha iyi edersin!

Ve bir sıçrayışta kaçıp kurtardı canını.
Hamza, bu hadisenin şokuyla adamakıllı şaşırdı.

Ve doğruca eve geldi.
Yorgun, düşünceli, kafası karma karışıktı.

Bitkin bir halde;
- Hanım, ben çok açım! dedi.

Ve çöktü bir kenara.
Ancak hanımı da neşesizdi o gün.
Hatta ağlıyordu.

Hamza merak edip sordu hemen:
- Hayrola, sen niçin ağlıyorsun?
- Hiç sorma. Bugün yeğenini fena dövdüler. Yüzü gözü kan içinde kaldı.

Hamza’nın tüyleri diken diken olmuştu.

Hiddetle sordu:
- Ebu Talip yok muydu?
- Hayır. Hayvanlarını kıra götürmüştü o.

- Peki ya Abbas?
- O kurtarmak için çok uğraştı, ama...

- Ya Ebu Leheb, o neredeydi?
- O, onlardan bin beterdi. “Öldürün şu yalancı sihirbazı!” diyerek öbürlerini kışkırtıyordu.

Hamza, önündeki yemeği bir tarafa itip fırladı ayağa.

Zırhını giyerken;
- Bunun intikamını almadıkça yiyip içmek bana haram olsun! dedi.

Yayını alıp atladı atına.
Ve yel gibi koşturdu küheylanı.
Az sonra Kâbe-i şerife varmıştı bile.

Bre alçaklaar!

Müşrikler, onu uzaktan görünce büyük korkuya kapılıp;
- Eğer önce bizi selamlar, sonra tavafa giderse korkacak bir şey yok. Ama ilkin tavafa yönelirse o zaman yandık. Öç almaya gelmiştir mutlaka, dediler.

Korkmakta haklıydılar.

Nitekim Hamza, yanlarından hışımla geçip önce tavafını yaptı.
Sonra dağ gibi heybetiyle gelip dikildi önlerinde.

Ve gök gürler gibi haykırdı:
- Bre alçaklar! Yeğenime o ezayı yapan hanginizse çıksın ortaya!

Kimsede çıt yoktu.

Ebu Cehil;
- Ben yaptım ya Hamza! dedi.

Suçu üstüne aldı hemen.
Hamza, bir sıçrayışta atından indi.

Ve yaklaşıp elindeki yayı var kuvvetiyle kâfirin başına çaldı.
Bir daha, bir daha...

Bir yandan da bağırıyordu:
- Seni alçak rezil! Böyle şerefli bir insana bunu nasıl yaptın?!

Koca kâfir, kanlar içinde yere yıkıldı.

Hamza döndü ötekilere.
- Korkaklar! Yeğenimin dedikleri suçsa, işte ben de Onun dinindeyim ve işte karşınızdayım. Haydi, yapın yapacağınızı!

Terk et bu kimseyi ki…

Kimseden çıt çıkmadı yine.
Hamza, atına atlayıp Efendimiz aleyhisselamı bulmak üzere hızla uzaklaştı oradan.

Allah’ın Resulü, tenha bir yerde, yüzünü Kâbe’ye dönmüş, düşünceli bir halde oturuyordu ki, Hamza’nın sessizce yanına yaklaştığını görüp buyurdular ki:
- Terk et bu kimseyi ki, ne babası vardır şu dünyada, ne amcası. Ne kardeşi, ne arkadaşı, ne de bir destekçisi vardır.

Sesi hüzün yüklüydü.

Hamza, şefkatli bir ses tonuyla;
- Ey yeğenim! Sana o muameleyi yapan Ebu Cehili vurup kana boyadım. İntikamını aldım. Üzülme, sevin! dedi.

Efendimiz aleyhisselam;
- Ey amca! bütün müşrikleri katletsen bile, “kelime-i şehadet”i söylemedikçe sevinemem, buyurdu.

Hamza sordu:
- Seni nasıl sevindirebilirim?

- Müslüman olmakla. İman edip vücudunu Cehennem ateşinden kurtarman, bana her şeyden daha sevgilidir.

- Gökten sana bir kelam inmiş. Kimden öğrendin onları?
- Hiç kimseden. Onlar Rabbimin sözleri.

- Onlardan bana biraz okur musun?

Efendimiz aleyhisselam;
- Peki, buyurup, Ha-mim suresinden birkaç âyet okudular.

Hamza pürdikkat dinledikten sonra sordu:
- Yani senin Rabbin “La ilahe illallah” diyenleri affediyor, öyle mi?
- Evet.

- Peki, biraz daha okur musun?

Taha
suresinden okudular bu defa.
Mealen; “Yerde, gökte ve ikisi arasında olanlar ve yerin altındakiler hepsi Onundur” âyetini dinleyince, çok duygulandı.

- Yerde ve gökte olanların tamamı senin Rabbinin midir?
- Elbette.

- Hayret, bizim Mekke’de binbeşyüz kadar putumuz var. Ama hiçbirinin tek karış toprağa hükmü geçmez, diye mırıldandı.

Sonra da;
- Bu gece düşüneyim. Yarın gelir, iman ederim, deyip ayrıldı.

Hamza’nın kalbi o gece meyletti İslam’a.
İman etmek için sabahı zor bekledi.
Ortalık ışıyınca, gelip çaldı kapıyı.

Efendimiz aleyhisselam onu içeri alıp sordular:
- Ey amca, kararın nedir?

- İnandım, en ufak tereddüdüm kalmadı, dedi.
Ve getirdi “Kelime-i şehadet”i.

O, artık hazret-i Hamza idi
“radıyallahü teâlâ anh”.
 
Geridön
 
 
Klavye
 
Ana sayfam yap Sık kullanılanlara ekle
Güncelleme Tarihi
19.04.2024
Sitemizdeki bilgiler, bütün insanların istifadesi için hazırlanmıştır. Orjinaline sadık kalmak şartıyla, izin almaya
gerek kalmadan, herkes istediği gibi alıp istifade edebilir.

Hosted by İhlas Net
Ziyaretçi Sayısı