Cafer-i Huldi "rahmetullahi aleyh", Bağdat’ta yetişen Velilerdendir.
Talebesinden biri geldi bir gün bu zata.
Ancak neşesizdi.
Mübarek zat anlayıp sordu hemen:
- Neşesizsin bugün.
- Evet hocam.
- Hayrola, neyin var?
- Dünya sıkıntısı efendim. Biri bitip öteki başlıyor.
Sevgiyle baktı gence:
- Evladım dert etme onları. Allahü teâlâ bize öyle bir nimet verdi ki, dünyanın bütün sıkıntıları bize gelse, yine de hiç kalır bu nimet yanında.
Ve daha açıkladı:
- Hani insanın alnına bir sinek konar ya, elini kaldırsan uçup gider.
- Evet efendim,
- İşte bütün dünyanın sıkıntıları, o sinek gibidir aynen. Kavuştuğumuz “İman nimeti” yanında bu böyledir.
Vermeye alışın!
Bir gün de birkaç sevdiğiyle sohbet ediyordu.
Onlara buyurdu ki:
- Vermeye alıştırın kendinizi, almaya değil.
Biri sordu:
- Verecek bir şeyimiz yoksa hocam?
- O zaman tebessüm edin hiç olmazsa. Bu yolla ferahlatın din kardeşinizi. Bu da bir sadakadır.
Allah beni seviyor mu?
Bir gün de, bir genç bu zata gelip;
- Efendim, çok merak ediyorum. Allahü teâlâ beni seviyor mu acaba? diye sordu.
Mübarek zat sordu ona:
- Peki, sen Allahü teâlâyı seviyor musun?
- Vallahi çok seviyorum hocam.
- Öyleyse O da seni seviyordur. Çünkü Allahü teâlâ seni sevmese, sen Onu sevemezsin.
Genç adam sevinmişti.
- Öyle mi efendim?
- Tabii evladım. Sevgi yukardan gelir çünkü. Baba evladını sevmezse, evlat onu sevemez. Koca, hanımını sevmezse, hanım onu sevemez. Âlim, talebesini sevmezse, talebe onu sevemez. Bu, hep böyledir.
|