Gebze’de medfun bulunan bir Hak dostu var.
İlyas bey "rahmetullahi aleyh".
Bu zat, Gebze’nin fethine katılmış ve ÅŸehit düÅŸmüÅŸ bu toprakta.
Merhamet sahibi bir kiÅŸiydi.
Sıkıntıda olanların imdadına koşar, ferahlatırdı dertlileri.
Bir gün huzuruna biri geldi ve;
- Çok fakirim efendim. Ne olur bana yardım edin, diye yalvardı.
Ancak İlyas Beyin de ona verecek kadar parası yoktu o an.
Ona, zengin bir tüccarın adresini verip tembih etti:
- Ona git, benden selam söyle. Sana ÅŸu kadar para versin. Ben sonra öderim.
Adam;
- BaÅŸ üstüne efendim! dedi.
Ve gidip söyledi bunu o tüccara.
Ancak tüccar kaçındı yardım etmekten.
Vermedi istediği parayı.
Fakir, mahzun olarak geri döndü.
Mübarek zat sordu:
- Gittin mi?
- Gittim hocam.
- Ne oldu, verdi mi parayı?
Fakir, büktü boynunu.
- Hayır efendim, vermedi.
Mübarek zat çok üzüldü.
İncindi nazik kalbi.
Mahzun bir eda ile;
“Pekala!” dedi sadece.
Aynı gün, o tüccara para lazım oldu bir iÅŸ için.
Emretti bir adamına:
- Bana kasadan bir kese “Altın” getir!
Adam;
- BaÅŸ üstüne, deyip koÅŸtu.
Ve kasadan “bir kese altın” alıp verdi tüccara.
Lakin tüccar, keseyi açtığında donup kaldı.
Zira altınlar, “Bakır” olmuÅŸtu kesenin içinde.
Gözlerine inanamadı.
Halbuki bizzat kendi eliyle koymuştu altınları o keseye.
Ancak bu hayreti fazla sürmedi adamın.
İnsafla düÅŸününce, anladı sebebini.
“Ben o Allah adamını incittim” dedi kendi kendine.
Bildi hatasını.
Derhal koÅŸtu İlyas Bey’in huzuruna.
Elini öpüp özür diledi.
Ve bir daha ayrılmadı yanından.
|