Cezayirde yetiÅŸen Velilerden Ebül Abbas Müsteganimi "rahmetullahi aleyh" hazretleri zamanında bir genç ilim öÄŸrenmek istiyordu.
Yetimdi de.
Annesi, hırkasına “dört altın” dikip, gönderdi ilim tahsiline.
Genç, bir kaç yer dolaÅŸtıktan sonra nihayet geldi bu zatın dergahına.
Ve arzetti:
- Ben talebe olmak istiyorum efendim.
Mübarek zat;
- Olur ama senden altın kokusu geliyor, buyurdu.
Genç, ÅŸaÅŸkın ÅŸaÅŸkın bakarken devam etti:
- Kalbinde dünya düÅŸüncesi varken kendini ilme veremezsin evladım.
Çocuk inkâra yeltendi:
- Bende altın yok ki hocam.
Büyük Veli gülümsedi:
- Annenin verdiği altınları unuttun mu?
- Hangi altınları efendim?
- Hani hırkana dikmişti ya. O altınları soruyorum.
Delikanlı mahcup olmuştu.
Mübarek zat ona ÅŸefkatle bakıp sordu:
- Sen talebe olmak istiyor musun evladım?
- Hem de çok istiyorum.
- Öyleyse o altınları fakirlere ver de gel. O zaman gerçek talebe olursun iÅŸte.
Genç;
- Peki efendim, deyip fırladı dışarı.
Bir solukta o dört altını dağıtıp geri geldi.
Derse baÅŸlayıp, seneler sonra “büyük bir alim” olarak döndü köyüne.
Bir gayeniz olsun
Bu zat bir gün sohbetinde;
- İnsanın yaptığı iÅŸlerde, mutlaka bir hedefi, maksadı, gayesi vardır. Bu da iki türlü olur, buyurdu.
Sordular:
- Onlar nedir efendim?
Buyurdu ki:
- İnsan, ya Rabbinin rızasını kazanmak için iÅŸ yapar bu dünyada, ya da insanlara beÄŸendirmek için. EÄŸer Allah için yaparsa çok iyi. Onun yardımcısı Allahü teâlâdır. Mübarek olsun.
Sordular.
- Ya insanlar için yaparsa efendim?
- Bu çok kötü iÅŸte. Cenâb-ı Hak onun iÅŸini insanlara bırakır ki, sonu hüsran olur muhakkak.
|