Anadolu’da yetiÅŸen alim ve Evliyadan Sarı Hoca "rahmetullahi aleyh", bir sene oÄŸullarını çağırıp,
- Eşyamızı hazırlayın. Hicaza gidiyoruz! buyurdu.
Oğulları;
- Peki babacığım! dediler.
Ve sevinç içinde hazırlığa koyuldular.
Yöre halkına da haber verilmiÅŸti.
Åžehir dışında, büyük bir ziyafet verildi o gün.
Yemekten sonra, Sarı Hoca herkesle tek tek veda edip, helallık diledi.
Tam yola çıkmak üzereydi ki, tekrar çağırdı oÄŸullarını ve;
- EÅŸyaları toplayın! buyurdu. Geri dönüyoruz.
Çocuklar ÅŸaşırmışlardı:
- Hayırdır babacığım, ne oldu?
- Hicaza gitmekten vazgeçtik. Kasabaya dönüyoruz!
- İyi ama herkesle vedalaştınız. Ne oldu şimdi?
- Hiçbir ÅŸey olmadı. Ancak gitmemize izin yok. Rabbimize kavuÅŸma vakti gelmiÅŸ çocuklar. Hicaza gidecek kadar ömrümüz kalmamış.
Gençler, çaresizce büktüler boyunlarını.
- BaÅŸ üstüne babacığım, deyip topladılar eÅŸyaları.
Hakikaten kasabaya döner dönmez hastalandı mübarek zat.
Üç gün sonra da vefat edip kavuÅŸtu Rabbine.
DüÅŸmanı dışarıda aramayın
Bir gün de;
- KardeÅŸlerim, insanın en büyük düÅŸmanı, kendisidir, buyurdu.
Dinleyenler şaşırdılar:
- İnsanın düÅŸmanı kendisi midir efendim?
- Evet. Herkes düÅŸmanı dışarıda arar. Halbuki düÅŸman içerdedir. İnsanın içinde öyle bir düÅŸman var ki, bütün düÅŸmanlar, onun yanında hiç kalır. O da kendi nefsidir.
Sordular:
- Nefs neden büyük düÅŸmandır efendim?
- Allahü teâlâ öyle yarattı onu. Ama ondan korunmak için kullarına çok mühim bir ÅŸey verdi.
- Ne verdi hocam?
- “Akıl nimeti”ni verdi. İnsan, aklını kullanarak nefsinin ÅŸerrinden kurtulabilir.
Sordular yine:
- Ya aklını kullanamazsa efendim?
- O zaman nefs ona merkep gibi biner ve istediÄŸini yaptırır. Onun için Allahü teâlâ Kur’an-ı kerimde; “Ey akıl sahipleri!...” diye hitab ediyor müminlere.
|