Edirne toprağını nurlandıran Muhiddin Baba "rahmetullahi aleyh" gönül ehli bir kiÅŸi idi.
Bir gün;
- KardeÅŸlerim! Bu dünya çabuk biter. Her günü “Son gün”, her namazı, “Son namaz” kabul edin, buyurdu.
Ölümden bahsederdi sık sık.
Bir sohbetinde;
- Ey insanlar! buyurdu. Ölüme hazırlanın. Åžimdi ehl-i Cehennem kabirde yanıyorlar. Gözümüz görmese de, bu azaplar ÅŸimdi var.
Ve ÅŸöyle devam etti:
- Ahirette gidecek iki yer var. “Cennet” ve “Cehennem”. İkisi de sonsuz. Gözden perde kalkınca bu hakikat anlaşılacak. Çok piÅŸman olunsa da, faydası olmayacak.
Neresi dökülüyor?
Çok da cömertti mübarek.
Geleni gideni çok olurdu.
Hanesi geniÅŸ, fakat biraz eski idi.
Bir gün hanımı kendisine;
- Efendi! dedi. Gelenimiz gidenimiz çok. Åžu harap evimizi bir tamir ettirsek ha, ne dersin? Bak, her tarafı dökülüyor.
Mübarek zat, manalı manalı baktı ve;
- Neresi dökülüyor? dedi. Göstersene!
Kadıncağız;
- İşte bak! diyecek oldu.
Ama şaşırdı birden.
Çok da mahcup oldu.
Zira “harap” diye gösterdiÄŸi aÄŸaç direk, “altın” olmuÅŸtu.
“Som altın”.
Işıl ışıl parlıyordu önünde.
Bunu yaratan Allahü teâlâ idi.
Ama hiç bir Veli, keramet göstermek istemez.
Allahü teâlâdan utanırlar.
Neyse.
Kadın anladı hatasını.
- Affet! dedi. Bir daha bir ÅŸey istemeyeceÄŸim senden.
Tekrar baktığında, “AÄŸaç” gördü direÄŸi.
Bu zatın sohbeti çok tatlıydı.
Bir gün;
- KardeÅŸlerim! Öyle yaÅŸayın ki, ahirete gidince hiç mahcup olmayasınız, buyurdu.
Ve ekledi:
- İslam’ın emirleri bir “Reçete”ye benzer. Tatbik eden rahat eder.
|