Yemen Evliyasından Alevi bin Ali hazretleri "rahmetullahi aleyh", bir günkü sohbetinde; 
- Kardeşlerim, hüsn-ü zan sahibi olun. Müminlere su-i zan etmeyin! buyurdu. 
 
Cemaat; 
- Hiç mi su-i zan etmeyeceğiz efendim? dediler. 
- Evet, buyurdu. 
 
Sonra şöyle izah etti meseleyi: 
- Mesela bir Müslümanı meyhaneden çıkarken gördünüz değil mi, hemen kötü düşünmeyin hakkında. 
 
- Ama efendim, adam meyhaneden çıkıyor. Nasıl hüsnü zan edebiliriz ki? dediler. 
- Olsun, buyurdu. Orada bir işi vardır belki. Onun için gitmiştir. Öyle düşünün. 
 
- Peki efendim, ağzı şarap kokuyorsa? 
- Olabilir. İlaç olarak kullanmıştır belki. 
 
- Böyle olabilir mi efendim? 
- Neden olmasın. Dişi ağrıyordur adamın, alkollü pamuk koymuştur üzerine. 
 
- Peki, yürürken sallanıyorsa efendim? 
- Ayağı uyuşmuştur. Yalnız sarhoşlar mı sallanır? 
 
Şöyle bitirdi: 
- Velhasıl dinimizde hüsn-ü zan esastır kardeşlerim. Ama herkese değil, Müslüman olanlara. 
 
Mümin, herhalde kazançlıdır 
 
Bir gün de bazı sevdikleriyle sohbet ederken; 
- Kardeşlerim, mümin için her şey nimettir, buyurdu. İnsanlar, ya iyi hadiselerle karşılaşır her gün, ya da kötüleriyle. Yani ya bir nimet gelir insana, ya da musibet, değil mi? 
 
Dinleyenler; 
- Evet efendim, dediler. 
 
- İşte mümin, bu her iki halde de kazançlı çıkar. Şöyle ki, nimet gelince şükreder, sevap kazanır. Musibet gelince sabreder, yine sevap kazanır. 
 
Ve ekledi: 
- Mümin, kendisine ne gelirse, “Rabbimin ihsanıdır” der, beğenir. Hatta beklediği, özlediği şeymiş gibi sevinçle karşılar. 
 
Sordular: 
- Bela gelse de mi efendim? 
 
- Evet. Bela da gelse, ekşitmez yüzünü. Zira bilir ki, Rabbinden gelmiştir o. Allahü teâlâdan gelen her şey nimettir onun için.
   |