Allah adamlarından bir büyük zat.
Ulu Arif Çelebi “rahmetullahi aleyh”.
O anlatıyor:
Vaktiyle birbirini çok seven iki kardeÅŸ vardır.
BüyüÄŸü Halil.
KüçüÄŸü İbrahim.
Halil, evli çocuklu, İbrahim bekârdır.
Ortak bir tarlaları vardır bunların.
Ne mahsul çıkarsa, iki pay ederler.
Bununla geçinip giderler.
Bir yıl, yine buğdayı harman yapıp ikiye ayırırlar.
İş kalır taşımaya.
Halil, bir teklif yapar:
- İbrahim! ben gidip çuvalları getireyim. Sen buÄŸdayı bekle.
İbrahim;
- Peki abi! Der.
Halil gider.
O gidince, İbrahim düÅŸünür:
“Abim evli, çocuklu. Daha çok buÄŸday lazım onun evine” der.
Ve kendi payından bir miktar atar onunkine.
Az sonra Halil çıkagelir.
- Haydi İbrahim! der, önce sen doldur da taşı ambara.
İbrahim yine;
- Peki abi! Der.
Ve kendi yığınından bir çuval doldurup, düÅŸer yola.
O gidince, Halil düÅŸünür bu defa.
“Çok ÅŸükür, ben evliyim, kurulu düzenim var. Ama kardeÅŸim henüz bekâr. O, daha çalışıp, para biriktirecek. Ev kurup evlenecek” der.
Ve kendi payından atar onunkine birkaç kürek.
Velhasıl biri gittiÄŸinde, öbürü, kendi payından atar onunkine.
Bu, böyle sürüp gider.
Ama birbirlerinden habersizdirler.
Nihayet akÅŸam olur.
Karanlık basar.
Görürler ki, bitmiyor buÄŸdaylar.
Hatta azalmıyor bile.
Hak teâlâ bu hali çok beÄŸenir.
Buğdaylarına bir bereket verir.
Öyle ki, günlerce taşır, bitiremezler.
Aksine çoÄŸalır buÄŸdayları.
Dolar taşar ambarları.
Bugün “Bereket” denilince, bu kardeÅŸler akla gelir.
Halil İbrahim bereketi.
|